30 Aralık 2018 Pazar
29 Aralık 2018 Cumartesi
2019 MODA SAÇ KESİMLERİ
2019 Beş saç rengi moda Bakır balyaş
Kar sarısı,Kirli sarı.Siyah,living korel yani canlı mercan . Kısa saç modelleri Bob kesimler ve Omre yapılmış sar saçlar
Kaküllü küt saç modelleri Uzun saçlarda
Dalgalı saçlar ombre li boyanmış saçlar
karamel uzun dalgalı saçlar ve küt kesim orta boy saçlar 2019 da trent saçlar
Kar sarısı,Kirli sarı.Siyah,living korel yani canlı mercan . Kısa saç modelleri Bob kesimler ve Omre yapılmış sar saçlar
Kaküllü küt saç modelleri Uzun saçlarda
Dalgalı saçlar ombre li boyanmış saçlar
karamel uzun dalgalı saçlar ve küt kesim orta boy saçlar 2019 da trent saçlar
27 Aralık 2018 Perşembe
Dural Blog: Yaşam, Stil, Siyaset ve Pratik Bilgiler...: 2019 SEVGİYLE MUTLULUKLA GEL
Dural Blog: Yaşam, Stil, Siyaset ve Pratik Bilgiler...: 2019 SEVGİYLE MUTLULUKLA GEL: Hoşcakal eski yıl. Damla damla eridi takvimler. günler. haftalar ve aylar. 12 ay yürüdük yaşadık mı bilmeden. Bir ağaç gibi bazen d...
2019 SEVGİYLE MUTLULUKLA GEL
Hoşcakal eski yıl.
Damla damla eridi takvimler. günler. haftalar ve aylar.
12 ay yürüdük yaşadık mı bilmeden.
Bir ağaç gibi bazen dalımız kırıldı.
Bazen yapraklarımız savruldu rüzgarda.
Bazen sığınacak bir liman aradık.
Acılarımız da ve üzüntülerimiz de
Bir su gibi akıp gittin...
Hoş geldin yeni yıl
Hadi güzel başla yeni yıla.
Tutuşalım el ele birlik olalım..
Gönülden gönü le sevgi köprüleri kuralım.
2019 da sevelim sevilelim
Birlik olalım dirlik olalım.
Nerede olursan ol sesim gelecek sana
Ya bir kuşun kanadında yada zeytin dalında
Nasır tutar gönül kinden nefretten
Sevgiyle büyür çiçekler,uçar kuşlar kelebekler.
Genede mutlu, genede umutla bak hayata.
Okyonus gibi mavi dalgalara.
Yıldızlar gibi parlak güneş kadar aydınlık.
Gülen yüzlerle gel yeni yıl
Çocukların koşup oynadığı
Kadınların mutlu olduğu
sevgiyle gel yeni yıl
Ormanında ateşler yanmayan, doğa sevenleri ağlatmayan.
Tüm hayvan sevenleri üzmeyen..
2019 da kar gibi beyaz sayfalar
Evlatlarıma şans mutluluklar
Sevenlerime bol şanslarla gel yeni yıl
Tüm dünya da barış ve huzur olsun
Gönüller sevgiyle dolsun
YAZAN SEYHAN DURAL
Damla damla eridi takvimler. günler. haftalar ve aylar.
12 ay yürüdük yaşadık mı bilmeden.
Bir ağaç gibi bazen dalımız kırıldı.
Bazen yapraklarımız savruldu rüzgarda.
Bazen sığınacak bir liman aradık.
Acılarımız da ve üzüntülerimiz de
Hoş geldin yeni yıl
Hadi güzel başla yeni yıla.
Tutuşalım el ele birlik olalım..
Gönülden gönü le sevgi köprüleri kuralım.
2019 da sevelim sevilelim
Birlik olalım dirlik olalım.
Nerede olursan ol sesim gelecek sana
Ya bir kuşun kanadında yada zeytin dalında
Nasır tutar gönül kinden nefretten
Sevgiyle büyür çiçekler,uçar kuşlar kelebekler.
Genede mutlu, genede umutla bak hayata.
Okyonus gibi mavi dalgalara.
Yıldızlar gibi parlak güneş kadar aydınlık.
Gülen yüzlerle gel yeni yıl
Çocukların koşup oynadığı
Kadınların mutlu olduğu
sevgiyle gel yeni yıl
Ormanında ateşler yanmayan, doğa sevenleri ağlatmayan.
Tüm hayvan sevenleri üzmeyen..
2019 da kar gibi beyaz sayfalar
Evlatlarıma şans mutluluklar
Sevenlerime bol şanslarla gel yeni yıl
Tüm dünya da barış ve huzur olsun
Gönüller sevgiyle dolsun
YAZAN SEYHAN DURAL
4 Aralık 2018 Salı
17 Kasım 2018 Cumartesi
ELBİSELER
Bir gün güzellik ve çirkinlik bir deniz kenarında buluşurlar.
Sonra elbiselerini çıkarıp kendilerini. dalgaların kucağına atarlar.
Bir süre sonra çirkinlik sahile çıkar ve güzelliğin elbiselerini giyer ve yoluna devam eder.
Güzellikte denizden çıkar,fakat elbiselerini bulamaz.
Çıplak kaldığı için çok utanır.çirkinliğin bıraktığı elbiselerini giyer yoluna devam eder.
Bu örnekte de olduğu gibi insanların pahalı kıyafeti ne çirkinliği örter.
Nede o insanın kötü kişiliğini örter.
Önemli olan kıyafetin pahalı olması değil içindeki insanın insan olmasıdır.
Ne yazık ki günümüzde insanların kıyafetiyle veye parasıyla değerlendirilmesi ve ona göre davranılması çok yanlış
Veya içinin güzelliğini görmeden çirkin güzel diye bir kalıba konulması.
Her insanın bir güzel yanı vardır.yeter ki görmek isteyelim.
Eksikliğimi sorma sen bana görmediysen güzel yanımı eksik yanımı söylesem ne olur.
Çirkin insan yoktur. çirkin gören insanlar vardır .
Kimi hırsından, kimi egosundan,kimiside Cahilliğinden yapar bunu sorsanız hep haklılar.
insanlık öyle ilerledi ki artık gözükmüyor.
Yazan Seyhan dural
Sonra elbiselerini çıkarıp kendilerini. dalgaların kucağına atarlar.
Bir süre sonra çirkinlik sahile çıkar ve güzelliğin elbiselerini giyer ve yoluna devam eder.
Güzellikte denizden çıkar,fakat elbiselerini bulamaz.
Çıplak kaldığı için çok utanır.çirkinliğin bıraktığı elbiselerini giyer yoluna devam eder.
Bu örnekte de olduğu gibi insanların pahalı kıyafeti ne çirkinliği örter.
Nede o insanın kötü kişiliğini örter.
Önemli olan kıyafetin pahalı olması değil içindeki insanın insan olmasıdır.
Ne yazık ki günümüzde insanların kıyafetiyle veye parasıyla değerlendirilmesi ve ona göre davranılması çok yanlış
Veya içinin güzelliğini görmeden çirkin güzel diye bir kalıba konulması.
Her insanın bir güzel yanı vardır.yeter ki görmek isteyelim.
Eksikliğimi sorma sen bana görmediysen güzel yanımı eksik yanımı söylesem ne olur.
Çirkin insan yoktur. çirkin gören insanlar vardır .
Kimi hırsından, kimi egosundan,kimiside Cahilliğinden yapar bunu sorsanız hep haklılar.
insanlık öyle ilerledi ki artık gözükmüyor.
Yazan Seyhan dural
8 Kasım 2018 Perşembe
24 Ekim 2018 Çarşamba
CAPS
CAPS
-
-
izmatik
insanlarda böyle bir şey var. Onlar bizim gibi mütevazı bir surata sahip vatandaşlardan
daha farklı tutuyorlar telefonu. Mesela zamanında, Kuzey Güney dizisinde Kıvanç
Tatlıtuğ’un oynadığı Kuzey karakteri de telefonu tek parmakla tutuyordu. Kıvanç
tabii “yerli karizmatikler ersiniz” diye açıklama yapmak zorunda kalmıştı.
Evet, biz öyle tutmayalım! Çünkü biz karizmatik değiliz v
”
listesinin en başında yer aldığı için tek parmağı yetiyordu
cihazı
tutmasına. Hatta kendisine özenen sıradan vatandaşlar da telefonlarıyla o
şekilde konuşmaya başlamış, akım olmuştu bu. Daha sonra Kıvanç kadar yakışıklı
olmayan bir akademisyen çıkarak “Telefonu öyle tutarsanız radyasyon y!
-Bir takım kareler yakaladım-
Yollar gidişime,kızlar tutuşuma hasta.
-Bir takım kareler yakaladım-
Yollar gidişime,kızlar tutuşuma hasta.
Erkenci
Kuş dizisinin 16. bölümüne, Can Divit karakterini canlandıran Can Yaman’ın
telefon tutuşu damga vurdu. “Neden telefonu 3 parmakla tutabilecekken 5
parmağımla tutayım ki?” diyordu sanki duruşuyla. Bu çok yakışıklı ve kar e radyasyon
yeriz.
evin O Yaş Türkiye
diyordu. Galiba
yarışmanın Kadırgalısı, O Ses Türkiye’nin ağır ablası olduğu için öyle ağlaması
gerekiyordu. Ama işte, bence ağlama performansı daha iyi olduğu için, yarışmacı
Hadise’yi seçti. Seda Sayan kendini çok gösteremedi. Oysaki “Anneeem”
başladı ve “Evde yemek yoksa dışarıdan yer,
doyurmak lazım” tarzında bir şey dedi. Çok özgün bir benzetme ve muazzam bir
tespitti doğrusu! Yalnız aklıma takıldı; diyelim ki 18+ film derken, cinsel
içerikli bir şeyden değil de korku filmin
Görseldeki, Hayatta Her
Şey Var isimli bir programda şmacıların onu da seçmesini istiyorsa bu tip
performanslar sergilemekten korkmamalıydı! “Kadın” dizisini izleyerek biraz
ağlama provası yapmalıydı…
den bahsediliyor. Onun
da 18+’sı var çünkü. Misal “slasher” diye bir film türü var: Katil karakter
affedersin herkesi keser, doğ
O Ses Türkiye’nin son bölümlerinden
birinde bir yarışmacı, Orhan Ölmez’in Damla Damla şarkısını söylerken jüri
üyeleri Hadise ve Seda Sayan gözyaşlarını tutamadı. Ben ise daha çok Seda
Sayan’a takıldım. İki koltuk ötesindeki Hadise ağlamaktan kendini paralarken
Seda Sayan mimiksiz bir şekilde duruyor ve gözyaşları damla damla süzülüyordu.
Sanki balmumu bir Seda Sayan heykelinin gözünden mucize bir şekilde yaşlar
sorulan bir soru. Programdaki uzman abla “Herhalde açık saçık filmlerden
bahsediyor” diyerek söze rar, kıyıma uğratır. Belki adam bunu izliyor! O zaman
da herifin gözü dışarıda olmasın diye birbirlerini mi doğramaları gerekiyor?
Benim sorum da bu...
deymiş gibi ağıt
yakarak ağlayabilirdi. Yarı
Saçıyla çok fazla oynacom klip
Sibel Can’ın yeni
albümünün çıkış şarkısı Yeni Aşkım’a yakın zamanda bir klip çekildi. Ama nasıl
klip? Öyle özensiz bir klip ki, koca 3 buçuk dakika boyunca sadece iki olay
gerçekleşiyor. Birincisi, Sibel Can yemyeşil kıyafetiyle palmiyeli bir yoldan
yürüyor. İkincisi, şaşalı bir evin önünde durarak her zamanki işveleriyle
kameraya bakıyor. Herhalde klip yönetmeni mekanı görmüş ve hemen Sibel Can’ı
arayarak “Sibel Hanım çabuk gelin de gün batmadan şunu çekek” demiş. (Bence
böyle bir şeyin yönetmeni “çekek” diye konuşur.) Klipte bir de şunu fark ettim:
Sibel Can sürekli bize bakıp saçını düzeltiyor. Hatta yanlış saymadıysam, tam 14
kere önündeki saçlarını çeşitli parmak hareketleriyle arkaya atıyor. Yani,
“Mutluyum yanında / Yeni Aşkım” nakaratının yer aldığı parçayı dinlerken şunu
düşünebiliriz: Sibel Can mutlu bir aşka başladığında uyor...
19 Ekim 2018 Cuma
HAZIR CEVAP ANEKTODLAR
UŞAKLIK
Mustafa Kemal,yabancı konuğuyla otururken kahveleri getiren hizmetlinin ayanın takılması üzerine..
Ben bu millete her şeyi öğrettim.fakat uşaklığı öğretemedim demiştir.
NEFES ALMAK
Yahya kemal bir yokuşu çıkıncaya kadar nefes nefese kalır.
Yokuşun sonunda lokantadan bir garson seslenir Buyurun beyim ne alırdınız
Yahya kemal tebessümle.
Evlat,müsaade edersen bir nefes alacağım.
HASTANIN YEMEĞİ
lokman hekime
hastamıza ne yedirelim diye sorduklarında, şu cevabı vermiş.
Acı söz yedirmeyin de ne yedirseniz olur.
VELAYETİN GÖRDÜĞÜ
Fatih Sultan Mehmet.çocukluğunda biraz yaramazlık yapınca,
Babası olan 2 Murat Han.
Ne kadar yaramaz bir çocuksun der,senden adam olmaz diye çıkışır.
Orada bulunan ve velayet sırrıyla kalp gözü açık olan
Akşemseddin Hazretleri,hafifçe gülümseyerek şöyle der.
peder ne der kader ne der.
SABIR
Cüneyd-i bağdadiye sabır nedir diye sormuşlar.
yüzünü ekşitmeden acıyı yudumlamaktır demiş.
Mustafa Kemal,yabancı konuğuyla otururken kahveleri getiren hizmetlinin ayanın takılması üzerine..
Ben bu millete her şeyi öğrettim.fakat uşaklığı öğretemedim demiştir.
NEFES ALMAK
Yahya kemal bir yokuşu çıkıncaya kadar nefes nefese kalır.
Yokuşun sonunda lokantadan bir garson seslenir Buyurun beyim ne alırdınız
Yahya kemal tebessümle.
Evlat,müsaade edersen bir nefes alacağım.
HASTANIN YEMEĞİ
lokman hekime
hastamıza ne yedirelim diye sorduklarında, şu cevabı vermiş.
Acı söz yedirmeyin de ne yedirseniz olur.
VELAYETİN GÖRDÜĞÜ
Fatih Sultan Mehmet.çocukluğunda biraz yaramazlık yapınca,
Babası olan 2 Murat Han.
Ne kadar yaramaz bir çocuksun der,senden adam olmaz diye çıkışır.
Orada bulunan ve velayet sırrıyla kalp gözü açık olan
Akşemseddin Hazretleri,hafifçe gülümseyerek şöyle der.
peder ne der kader ne der.
SABIR
Cüneyd-i bağdadiye sabır nedir diye sormuşlar.
yüzünü ekşitmeden acıyı yudumlamaktır demiş.
16 Ekim 2018 Salı
MÜTEVAZI BİR ALIŞVERİŞ ÇILGINLIĞI
Yazı ismi: MÜTEVAZI BİR ALIŞVERİŞ ÇILGINLIĞI
Geçen pazar günü erkenden
kalkıpkendimi alışverişe vermek istedim.Bitpazarına gidecektim. Evet, bitpazarı!
Ekonomik göstergeler bu alışveriş için oldukça müsaitti. Sabaha karşı 5’te
kurulan pazara çok erken gitmek gerekiyordu, bitpazarının ilk kuralı buydu.En güzel şeyler erkenden kapılıyordu çünkü. iPhone
almak için sabahın köründe kuyruğa girmek gibiydi. Ya da bunun o durumla hiçbir
alakası yoktu, bilemedim.Saat 7 buçukta tramvaydan inip pazar yerine
yöneldiğimde birçok “çılgın ucuzcu”yu hedeflerine doğru ilerlerken gördüm. Bu
yarışta hepimiz birbirimizinrakibiydik. Adımlarım hızlanmıştı.
Bitpazarının girişinde bir
arkadaşla karşılaştım. Çok erken gelmesine rağmen istediğini bulamamış. Performansı
düşükmüş bugün.Pazarın ikinci kuralı şuydu
ki; deşme performansın iyi olmalıydı. Yani yere serilmiş kıyafetlerin altını
üstüne getirip tezgahı deşmeli; hayatının kazağını, pantolonunu oracıkta
keşfetmeliydin!Fırçasıyla fiti fiti toprak temizleyen bir arkeolog gibi titiz, kazma
kürekle hazine arayan biri gibi heyecanlı olmalıydın.
İKİNCİ
EL HARİKALAR DİYARI Kapalı Pazar Yeri’ne girer girmez güzel bir
klarnet sesi duydum. Büyülenmiş gibi sese doğru yöneldim.Tezgahın başındaki
adam, satacağı klarnete üflüyordu. Ama sanki bir büyücü gibi, eski gümüş
paraların, kadim zaman tacirlerinin, kafilelerinin ruhunu üflüyordu pazara.
Derken klarnet sustu. Eski kasetlerin satıldığı tezgahların birinden Kolbastı müziği
çalmaya başladı. Büyü bir anda dağıldı, hatta denilebilir ki büyü koşarak
kaçtı. Ben de oradan uzaklaşıp
elektronik ürünlerin olduğu tezgahlara gittim.
elektronik ürünlerin olduğu tezgahlara gittim.
Elektronik ürün
tezgahlarına bakarken aklıma geldi; bu pazar teknolojik gelişimimizi gösteren
bir müze gibiydi. Sanki tezgahlar, “Vay be, insanlık olarak ne seviyeye
gelmişiz” diyelim diye düzenlenmişti. Ev telefonları, elektrikli şofbenler,
teypler, tüplü televizyonlar… Eskiden ne zorluklar çektiğimizi, ne kadar basit
şeylere “teknolojik” dediğimizi hatırlatıyordu her ürün. Duygulanıp zamanımıza
şükrettim, akıllı telefonumun kılıfını okşadım.
Tek tük bir şeyler
alarak Kapalı Pazar Yeri’nden çıktım. Fazla delinmemiş bir dart, bozulmamış bir melodika ve bir de 5 liraya, üzerinde yada bir
gelene, ADETTENDİR?
Pazardan çıkınca yol
üzerindeki bir AVM’ye uğramak istedim. AVM önüne kitap fuarı kurulmuştu.
Anladığım kadarıyla,satıcıya ilk sorduğunda 15 lira olan ürün, biraz dolaşıp ikinciye sorduğunda 10 liraya iniyordu. Hatta ısrarla birkaç kere daha sorup aynı ürünü 3 liraya düşürebilen vardı. Ya satıcılar soru sevmiyordu, “Tamam daha fazla bir şey sorma da al şunu git” diye düşünüyordu ikinci kitap fuarıydı bu. Büyük bir çadırın içine kurulan fuara ilgi yoğundu. Girdim ben de. Yayınevi stantlarından birinde Stefan Zweig’ın öykü kitaplarını gördüm, tanesi 5 liraydı. Sevindim, yine bir ucuz ürün tezgahı keşfetmiştim. Kuruyemişçiye çekirdek tarttırır gibi “5 liralık Zweig” aldım. Sonra da “AVM balkonunda kitap karıştırıp çay içeyim bari” diye düşünerek AVM’ye girdim. Alt kattaki marketten kremalı bir bisküvi alır, çaya batıra batıra yerdim.
Anladığım kadarıyla,satıcıya ilk sorduğunda 15 lira olan ürün, biraz dolaşıp ikinciye sorduğunda 10 liraya iniyordu. Hatta ısrarla birkaç kere daha sorup aynı ürünü 3 liraya düşürebilen vardı. Ya satıcılar soru sevmiyordu, “Tamam daha fazla bir şey sorma da al şunu git” diye düşünüyordu ikinci kitap fuarıydı bu. Büyük bir çadırın içine kurulan fuara ilgi yoğundu. Girdim ben de. Yayınevi stantlarından birinde Stefan Zweig’ın öykü kitaplarını gördüm, tanesi 5 liraydı. Sevindim, yine bir ucuz ürün tezgahı keşfetmiştim. Kuruyemişçiye çekirdek tarttırır gibi “5 liralık Zweig” aldım. Sonra da “AVM balkonunda kitap karıştırıp çay içeyim bari” diye düşünerek AVM’ye girdim. Alt kattaki marketten kremalı bir bisküvi alır, çaya batıra batıra yerdim.
Geçen pazar güzel geçti
yani, verimli bir alışveriş günüydü. Bakalım önümüzdeki pazarlar neler
getirecek?
kti bu. Ama bu tarz bir
kampanya AVM’lerdeki mağazalarda da olmalıydı: “Tüm ürünlerimiz ikinci soruşta
yarı fiyatına!”
AVM’YE
Mİ GİTSEM
YAZAN MURAT DURAL
ATATÜRKÜN YAVERİNDEN BİR ANI
Gazi M.Kemal, çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına rastladı.
Atatürk attan inerek bu ihtiyar kadının yanına sokuldu.
- Merhaba nine.
Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;
- Merhaba dedi.
- Nereden gelip nereye gidiyorsun?
Kadın şöyle bir duralayıp;
- Neden sordun ki, dedi. Buraların sahabisi misin? Yoksa bekçisi mi?
Paşa gülümsedi.
- Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin malıdır. Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin?
Kadın başını salladı.
- Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç bittiği, atın geç yetişdiği, kavruk köylerinden birindenim. Bizim muhtar bana bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara'ya geldim.
- Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni?
- Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da... Benim iki oğlum da gavur
harbinde şehit düştü. Memleketi gâvurdan gurtaran kişiyi bir kez görmeden ölmeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Bende gün demeyip muhtara anlatinca, o da bana bilet aliverip saldi Angara'ya, giceleyin
geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte ağşamdan belli böyle kendimi ordan
oraya vurup duruyom bey.
- Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı? Kadının birden yüzü sertleşti.
- Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki.. O bizim vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden gurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşiyoz. Sunun bunun gâvurun köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol paşam demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşa'yı bulacağım yeri deyiver.
Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her halinden belliydi. Bana dönerek;
- Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanimizdir... Benim köylüm, benim vefalı Türk anamdır bu dedi.
Atatürk attan inerek bu ihtiyar kadının yanına sokuldu.
- Merhaba nine.
Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;
- Merhaba dedi.
- Nereden gelip nereye gidiyorsun?
Kadın şöyle bir duralayıp;
- Neden sordun ki, dedi. Buraların sahabisi misin? Yoksa bekçisi mi?
Paşa gülümsedi.
- Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin malıdır. Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin?
Kadın başını salladı.
- Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç bittiği, atın geç yetişdiği, kavruk köylerinden birindenim. Bizim muhtar bana bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara'ya geldim.
- Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni?
- Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da... Benim iki oğlum da gavur
harbinde şehit düştü. Memleketi gâvurdan gurtaran kişiyi bir kez görmeden ölmeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Bende gün demeyip muhtara anlatinca, o da bana bilet aliverip saldi Angara'ya, giceleyin
geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte ağşamdan belli böyle kendimi ordan
oraya vurup duruyom bey.
- Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı? Kadının birden yüzü sertleşti.
- Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki.. O bizim vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden gurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşiyoz. Sunun bunun gâvurun köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol paşam demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşa'yı bulacağım yeri deyiver.
Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her halinden belliydi. Bana dönerek;
- Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanimizdir... Benim köylüm, benim vefalı Türk anamdır bu dedi.
Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum anacığım dedim, sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte karşında duruyor.
Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere fırlatıp
Atatürk'ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. İkisi de ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öptü Ata'nın ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk'e uzattı;
- Tek ineğimin sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye
getirdim. Seversen gene yapıp getiririm.
Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi. Sonra birlikte köşke kadar gittik. Oradakilere şu emri verdi;
-'Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin.
Sonra köyüne götürün. Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun
Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere fırlatıp
Atatürk'ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. İkisi de ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öptü Ata'nın ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk'e uzattı;
- Tek ineğimin sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye
getirdim. Seversen gene yapıp getiririm.
Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi. Sonra birlikte köşke kadar gittik. Oradakilere şu emri verdi;
-'Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin.
Sonra köyüne götürün. Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun
KAYNAK..Araştırmacı yazar prof.İlknur güntürkün kalıpcı`nın derlemelerinde.
Aktaran Seyhan Dural
10 Ekim 2018 Çarşamba
11 Eylül 2018 Salı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)