30 Temmuz 2015 Perşembe

Ölme be şehidim kaldırmıyor yürekler

 Toprağa düşsede goncalar, Ölme be şehidim bir kör kurşunla ölmek yakışmıyor..

 Vatan dediniz canınızı verdiniz ,.Bayrak dediniz kanınızı verdiniz..
Şehit haberleri yürekleri dağlıyor, Gözyaşları sel olup çağlıyor..
 Uçan kuşlar bile arkanızdan ağlıyor..

Saya saya sayamaz olduk, önünüzde yaşıyamadığınız hayatınız var..
 Arkanızdan ağlayan bağrını döven analarınız var..
 Öpüp koklayamadığınız yetim bırakdığınız evlatlarınız var..
 Gözyaşları içinde ağlayan  acısını içine akıtan  eşleriniz var.

Yanar türlü türlü ocaklar kimisi anadolu, kimisi batı,kimisi doğu..
 Gökyüzüne bakar analar her şehit düştüğünde senin kayan yıldızınmı diye.
Kanatlanıp semaya  uçsada bedeniniz. ,Deselersede şehitler ölmez.
.
 Kaldırmıyor artık kalplerde yüreklerde ölüm haberlerinizi..
 Yeter artık demek istiyor bu yürekler, ölme be şehidim demek İçin
 Hiçde kolay değil bir annenin canından kopan bir evladını kaybetmesi

Ölme be şehidim ölmek sana yakışmıyor.. yazan seyhan dural 30*7*2015

27 Temmuz 2015 Pazartesi

ağaç ve insan


İnsan bir ağaca benzer bazen çiçek açar, meyve verir.
Bazen sararır, bazen solar, bazen de rüzgarda döker yapraklarını.

Ağaç dalındayken bilmezmiş yaprağın kıymetini.
Düşünce anlarmış onu ne kadar sevdiğini.
Ağaç ne kadar değerliyse, bir ülkede toprağa can veriyorsa

Mesela Dede Korkut, hikayelerinde nasıl ağaçtan sevgiyle bahsederse..

İnsanda böyledir, ağaç gibidir. Bazen dalları kırılır, bazen yapraklarını döker...
Bazen eşi, sevdiği olur; bazen anası babası olur.
Ağaç gibi dalındayken kıymetini bilmez..

Bazen de çiçek verir.
Biz de  hayatta çiçekleri  değil de, yaşarken hep başkasının dikenlerini görürüz..

Kendi dikenlerimizi asla görmeyiz, sorgulamayız...
Hep nedense başkalarında hata ararız.

Kendi hatalarımızı görsek hayatta bu kadar yorulup incinmeyiz.
Hayatta bazen düşüp bazen kalkarız.
Bazen tökezleriz,
Ama hep çınar ağacı gibi dimdik ayakta kalırız.

 Bazen de sararır solarız, bazen rüzgarda savruluruz...
 Bazen hayat seni öyle bir duruma getirir ki...
 Kendinle savaşırken nefret ettiklerinle selamlaşırsın

İnsan önemlidir hayatta, Nazım Hikmet'in dediği gibi;
Bir ağaç gibi tek ve hür

Bir orman gibi kardeşçesine...yazan seyhan duaral 27*7*2015

24 Temmuz 2015 Cuma

Ütopya




Bir dünya istiyorum çocukların ölmediği yalnızca koşup oynadığı, çocukluğunu yaşadığı...
Bir dünya istiyorum kadının ve erkeğin eşit olduğu; kadının ikinici sınıf görülmediği..
Bir dünya istiyorum içinde renksiz ve zevksiz binaların olmadığı, doğanın  ve çevrenin korunduğu.
Bir dünya istiyorum ormanında ateşler yanmayan, doğa sevenleri ağlatmayan...
Bir dünya istiyorum yemyeşil ormanın içinde kuş seslerinin olduğu ve arıların bal yaptığı.

Bir dünya istiyorum insanların adil yargılandığı, adaletin var olduğu...
Bir dünya istiyorum bombaların patlamadığı, insanların ölmediği, kardeşliğin sevginin barışın hüküm sürdüğü...

Bir dünya istiyorum zengin yoksul ayrımının olmadığı, insanların açlıktan ölmediği...
Bir dünya istiyorum dostlukların tükenmediği, sevgilerin ölmediği, gözyaşlarının akmadığı...
Bir dünya istiyorum  hayatın tüm güzelliklerini doya doya yaşamak ve yaşatmak için..
Bir insanlık istiyorum içindeki insanlığını ve vicdanını kaybetmemiş.
Bir dünya istiyorum özgür olup kuşlar gibi,
                               ...kanat takıp uçmak için.


Yazan: Seyhan Dural 24*7*2015

22 Temmuz 2015 Çarşamba

Trenlerin dünü bugünü

İnsanları A noktasından B noktasına taşımaktan ibaret bir işleve sahip bir vasıta, nasıl bu kadar çok imgeye sahip olabilmiş ki? Muhtemelen başka hiçbir toplu taşıma aracına bu kadar sık rastlamamışızdır kitaplarda ve filmlerde. "Lokomotif artı birtakım vagonlar" eşitliğinden fazlası olmuşlar, nasıl becermişler bilmiyorum ama hep şiirsel ve sinematografik olmuşlar: Trenler...

Mesela Memleketimden İnsan Manzaraları'nın koca iki cildi trende geçmiş. Nazım Hikmet, Haydarpaşa-Ankara treninde memleketin çeşitli sınıflarından-bölgelerinden insanları buluşturarak diyalektik bir şiir evreni yaratmış. Mesela Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filminde vagonlar, kasabalarından dışarı çıkamayan çocukları hayallerine ulaştırabilecek olan bir masal trenine dönüşmüş (Ahmet Uluçay'ın kısa filmlerinde de bir hayal nesnesidir tren)... Edip Cansever, Mendilimde Kan Sesleri şiirinde trenlerin kullanışlı olmasıyla yaşamlarımızın hayalsiz olmasını benzeştirmiş, garların -tıpkı memleket gibi- dağılmış pazar yerlerine dönüştüğünü dile getirmiş. Angelopoulos filmlerinde tren, ülkelerinde sıkışmış çocukların kaçışlarına yardımcı olmaya çalışmış, kullanılmayan tren kompartımanları mülteciler için ev olmuş, tren düdükleri insan çığlıklarını, haykırışlarını yansıtmış... Onur Ünlü'nün tren sesleriyle sona eren Beş Şehir filminde, Eskişehir garına yaklaşan raylarda son bulmuş iki yetişkinin yaşamı ve karşılıksız bir aşk...


Ne diye sıralıyorum bunları? Yaşanmışlıklar ve bilinçdışının ortak çabasıyla üretilen sanatsala karşı işleyen bir mekanizmayı işaret etmek için. Niyetim; nesnesi tabela, mesajı yasak olan yukarıdaki fotoğrafın bu eserler ile yarattığı kontrastı ifade etmeye çalışmak... "Uğurlayıcıların bilet kontrol noktasından ileriye geçmesi yasaktır"mış!.. Şiirlerimizi de X-Ray cihazına bırakalım mı?

Eskişehir garında, peronlara doğru giden altgeçidin ortalarındaki kontrol noktasında karşılaşılan bir uyarı bu. Aynı "erişim yasağını", İzmit ve Ankara garlarında da  görmemiz mümkün tabii ki. Kontrol noktasından geçmeden önce uğurlayıcını, mesela sevgilini, bu tabelayla baş başa bırakıp ilerideki yürüyen merdivenden süzülürken birkaç saniye el sallayabilirsin. O çok hoşuna giden romantik film sahnelerindeki gibi olmayabilir her şey ("O dediğin filmlerde olur")... Son ana kadar tren kapısı önünde durarak sarılıp koklaşan bir çift olmamıza izin vermiyor TCDD yetkilileri.

Anılara yer yok artık istasyonlarda, istasyonlar artık dağılmış pazar yerlerine bile benzemiyor. Garda bekleyen bir yük vagonunun üstünde içerdik biz arkadaşlarla. Şimdi ne yük treni duruyor burada ne de bilet almadan birkaç peron öteye geçebilmen mümkün. Koca sepetleriyle trene binip pişmaniye, erik, simit satan satıcılara rastlamaz olduk. Bir sallama çay için bozuk paralarımızı sömürmek isteyen servis arabaları aldı yerlerini. Sadece Yüksek Hızlı Tren'ler var artık Eskişehir-İstanbul arasında. Bundan 3-4 sene öncesine kadar severek bindiğimiz Boğaziçi Ekspresleri, Anadolu Ekspresleri yok. Pek ucuz ve pek tehirli Doğu Ekspresi, Ankara'nın yukarısına çıkmıyor.

"Kitap kokusu" diye tutturup e-kitap teknolojisine karşı çıkma romantikliği mi yapıyorum? Bilmiyorum, ama hayır ya, maddi bir sorundan da bahsediyorum. 2010'da Eskişehir'den İzmit'e 3.5 liraya gidebildiğimi hatırlıyor, şimdi aynı yolculuk için YHT biletine 35 lira ödememi karşılaştırıyorum. 2014 Temmuz'dan beri açık olan Eskişehir-İstanbul hattında seyreden YHT'lerin hiçbir köy -ki mahalle oldular ve kasaba istasyonunda durmadığını, böylece onlarca istasyonun işlevsiz kaldığını da eklemek istiyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce yaptığı açılışta bunlardan hiç bahsetmemişti şimdiki cumhurbaşkanı. 2012'den beri (demiryolları yenilendiği için) pahalı otobüslere binmek zorunda olan öğrencilerden, köyde-kasabada yaşayanlar için trenin öylece geçip giden bir şey haline gelecek olmasından, sevgililerin tren hareket ederken bakışamayacağından, kaybolan satıcılardan... "Memleketimden İnsan Manzaraları'nın iki cildinin bu YHT'lerde geçtiğini düşünebiliyor musunuz" diye sorsa kitleden "Eveeet" cevabı gelir miydi acaba?

Yıllarca ucuz ve güvenli diye bildiğimiz raylar birden artı değer üretmeye başladı, bayramlarda bizi köydeki büyüklerimize bağlayan "çufçuflar" kırsal hayatları teğet geçiyor, garında-raylarında hayal kurabildiğimiz bu yolculuğun yerini sıkıcı "transferler" aldı... Gardan aldığımız bileti birkaç adım ötedeki kontrol noktasında tekrar göstermek, ayrıca kimliğimizi de çıkarmak, bu arada çantalarımızı taratmak ve hızlı ve de kâr getirecek bir yolculuk yapmak zorundayız. Diyorlar ki garlar tamamen kompleks yapılar olarak yenilenecekmiş. Yani bırak şiiri, üzerine düz yazı yazmaya bile değmeyecekmiş. Bu garlar için sadece uyarı tabelası metinleri hazırlanması uygun olurmuş...

Artık uğurladığımız sevgilimizi X-Ray cihazına yakın bir yerlerde bırakmamız gerekiyormuş...

-Hadi çabucak git, çabucak gel... Daha tüketeceğimiz çok şey var...


*Aylık popüler edebiyat dergisi OT'un Temmuz 2015 sayısındaki Ayrıntı Çekim köşesi için hazırlandı oğlum murat duralın yazısı 22*7*2015

fırında patetes

Fırında patetesli köfte normal köfte yap sonra patetesleri dilimle,
 yağlanmış tepsiye köftelerle patetesleri karışık diz.
 Sonra biberler ortasından ayır,  onuda aralara diz.
 üzerine soğan dilimleyerek onuda diz 2 tanede domatisi dilimle onuda diz
 yanlız hepsini  tuzla ondan sonra 150 derece  ısıtılmış fırına sür 200 derecede pişir .

 biraz patetesler sararınca15  dakika falan  bir kapta salçalı sos yap üzerine dök pateteslerin boyunu geçsin birazda öle pişir  suyunu çeksin. Sonra fırından çıkar ve servis yap yazan seyhan dural 22*7*2015

irmik tatlisi

9 yemek kaşığı  irmik, 1 su bardağı şeker,
 1 kilo süt, 1 tatlı kaşığı tereyağ, veya sana yağ
 hindistan cevizi, vanilya ve tarçın.
 Yapılışı  tüm malze meleri  süte at ve aygazda koyulaşıncaya kadar  karıştır.
  sonra aygazdan al bolcama dök isterseniz yarısını boşalt
 arasına kakoolu biskuvi  diz 1 sıra  kalan yarıyıda biskuvitlerin üstüne dök, bunu  ister sadede yapabilirsin biskuvitsiz sonra üzerine hindistan cevizi  ve biraz tarçın dök sonra servis yap YAZAN SEYHAN DURAL 22*7*2015

10 Temmuz 2015 Cuma

ali ismail

Düşlerimde özgür dünya. Ali İsmail daha hayatının baharında dalından koparılan..
 Gençliğini yaşayamadan .
Harika bir röportaj olmuş onun anısına yapılan Murat Dural tarafından ot dergisi adına Gürkan korkmazla yaptığı röportaj.
Annesinin saçlarına ak düşmüş evladını koklayamadan göremeden geçen 2 yıl düşünün bir anne nasıl dayanır.sanki yıllar geçmiş de 10 yaş yaşlanmış evladının acısından şimdi yaşasa 21 yaşında olacaktı Ali İsmail murat dural
10*7*2015

9 Temmuz 2015 Perşembe

insan bir damladır doğar ve yaşar


İnsan bir damladır. Damlar, doğar, yaşar ve ölür...

Yolunu kimseye tarif etme. Çünkü her insanın yolu ayrıdır.
Kimisi engellidir, dikenlidir kimisi. Bazısı da dikensiz gül bahçesi...

Herkese de kendini anlatmak için uğraşma. Herkes işine geldiği gibi anlar.
Kimileri değerini ne yapsan da bilmeyecektir.

Kimileri nankördür. Körlerdir, duymazlar, yanlış anlarlar...
İki yüzlü insanlarla uğraşma, onların dilinde tat varsa kalbinde fesat vardır.

Kimileri seni hiçe sayacak. Kimileri ayağını tökezletmek için uğraşacak.
Boşver sen. Kendini iyi hisset, insanlığını kaybetme.

Bazen de hayata seyirci kalırsın, bazen ağlar bazen gülersin...
Bazen de tam ortada yaşarsın. Çoğu zaman hiçbirinin farkında olmazsın.

Bir insana değerinden fazla değer de verme, yanılan hep sen olursun.
Ya yaşam boyu bir dost olursun ya da hayat boyu bir ders alırsın.

Yılmaz da baş edersen, her engel bir fırsattır.
Boş konuşanlardan değil öz konuşanlardan ol ki, söylediğin sözün ağırlığı olsun...


Ümitsiz de olma, ümit her zaman vardır...
Karanlıkları sonunda da nice güneşler vardır

Seyhan Dural 9*7*2015

8 Temmuz 2015 Çarşamba

evde mayonez yapımı

 1 yemek kaşığı sirke 2 bardak sıvı yağ.
 1 yumurta 1 yarım limon göz kararı tuz.
 1 su bardağı su 3 yemek kaşığı un pirinç unu.  .
 Yapılışı su ile unu kavurun soğuduktan sonra robota koy.
 Iimonu sirkeyi yağını yumurtayı hepsini karıştır.
 Karıştırma bitince dolapta sakla  ve kullan.
 Yemek kursuna giden arkadaş vermişti tarifini, organik mayonez.
 Denemenizi tavsiye ederim.
yazan seyhan dural 8*7*2015

6 Temmuz 2015 Pazartesi

aldanma gönül

Dürüstlükten bahsetip iki yüzlü olanlara aldanma, cümleler doğrudur sen doğru isen..
 Yitirip haddini yolundan şaşma,  şaştığın yol yol değildir..
 Sadakatten bahsetip ihanet etme, arıyacak dostun olmaz..
Merhametten bahsetip  acımasız olma, acınacak halin olmaz.

.Aldanma gönül aldanma aldanıpta sen yanma
 Anlatılanları iyi dinle, ama hepsini doğru sanma insan doğru olmayınca.
 Her hayat yaşanacak bir can bulur, kimi doğru kimi yanlış..
Dost görünüp düşman olanlara aldanma, yalancı dünyaya konup göçerler.
.
 Her rüzgar savuracak bir toz esecek bir yol bulur..
 Aldanma gönül aldanma dışı dolu görünüp içi boş insanlara..

 herkezin çektiği binbir cefa  kimine az kimine çok..
 Herşey bomboş  herşey yalan  sen yalan dünya yalan..

 Tüm dünya bir hayal tüm dünya bir masal. şairin dediği gibi

 Malda yalan mülkde yalan al birazda  sen oyalan.

YAZAN SEYHAN DURAL 6*7*2015

3 Temmuz 2015 Cuma

Zordur kadın olmak

Zordur kadın olmak.
 Çocukken başlar .baba baskısından okuyamamak..

  Erkeğin hegemonyasından çıkamayan kadın..
 Aşşağlanan sömürülen,  dövülen öldürülen kadın..


 Tecavüz edilip  suçlanan kadın, 2 sınıf vatandaş  görülen kadın..
 Avrupada  kadın Olan kadın, ortadoğu da zincirlenip köle niyetine satılan kadın..
 Kendi haklarının bilincinde olmayan kadın..
 8 mart dünya kadınlar gününde sadece hatırlanan kadın..

Bilmezler ki kadın anadır doğuran, cennet ayağının altındadır..
Bilmezler ki kadın eştir obje  değildir kimseninde kölesi değildir..
Bilmezler ki çoçukluğumuzda bizi gözeten..
 Gençken mutluluğumuz için çaba gösteren ..

 Kadın fedakardır kalbi kırılır kolu kanadı kırılır, fakat bütün parçaları gene o toplar..,
 Toparladığı yüreğinde de çok şeyler taşır sevgiyi hoşgörüyü..
 Dünya güzel olsaydı, kadın olarak ağlamazdık..
Hayat güzel olsaydı yaşarken yorulmazdık

 Şunu bilsinlerki kadınları geri bırakan toplum, geri kalmaya mahkumdur.  

 MUSTAFA KEMAL ATATÜK yazan seyhan dural 3*7*2015