17 Ocak 2016 Pazar

Büyük Sanatçı Sadri Alışık

Sadri Alışık
5 Nisan 1925, İstanbul'da doğmuştur.
Eşi Çolpan İlhan..
Oğlu Kerem Alışık..
İstanbul Erkek Lisesi'nde okudu.
Meslekleri tiyatrocu, oyuncu, komedyen...
1939'da Eminönü Halkevi'nde amatör olarak sahneye adımını atar.
1949 Raşit Rıza Tiyatrosu'nda profesyonel olur.
Yaşamı boyunca 200 filmde oynadı. Bu sayının bazı kaynaklarda 500 yakın olduğu söylenir.

1994'de Antalya Film Festivali'nde Yengeç Sepeti'ndeki rolüyle en iyi erkek oyuncu ödülü alır.
Sadri Alışık bir dönem 45'lik plaklar da çıkarmış.

Avare, Dalgamıza Bakalım, Tophane Rıhtımında, Turist Ömer, Turist Ömer Arabistan da plakları...
Kara kalem  ve yağlı boya tabloları yapmış.

Sadri Alışık, Türk sinemasında  bir ekol ve bir fenomendir.
En beğenilen filmlerinin başında bir Bollywood uyarlaması olan Avare gelir.
Turist Ömer'de şarkı söylemesi, espri yapması tüm seyircinin  sevgisini kazanır.
Turist Ömer selamı aklımıza kazındı...
Ah Müjgan Ah, Gariban, Kavanoz Dipli Dünya, Karakolda Ayna Var, Agora Meyhanesi, Ah Güzel İstanbul gibi...
Sadri Alışık 'güldürürken düşündüren sanatçı' tanımı üzerine en çok yapışan insanlardan biriydi.

Güzel bir sözü var.

Düşündüm de insan ömrü dediğin bir sayfalık hikaye. Onu da olur olmaz yerde karalamak yanlış. Her şeye gülüp geçmek lazım. Onun için sen de gül ama yalancıktan değil.

Bir diğer yol gösterici sözü ise: Sokak köpeklerine selam vermek adam olmaya çeyrek var, demektir.,

Duyarlılığı güler yüzlülüğünden gelen bir sanatçıydı.
Oynadığı rolün hakkını  veren bir yıldızdı.
Beyaz perdede Kemal Sunal ve Sadri Alışık birbiriyle karşılaştırılamaz, değeri ölçülemez sanatçılardı.
Filmlerinin mesajlarının hakkını veren sanatçılardı.

Hatırlanması gereken değerli sanatçılarımız, unutulmaya gelmeyen insanlarımız... ,

Ben de kendi açımdan bir döneme damgasını vurmuş sanatçılarımızı, okuduklarımdan ve gözlemlediklerimden yazmaya çalıştım. Zaman zaman sayfamda, böyle güzel insanlara yer ayırmak gereği duyuyorum.
,
Mekanları cennet olsun, her zaman kalbimizdeler.

Yazan Seyhan Dural

17.01.2016

15 Ocak 2016 Cuma

İKİ CAN DOST

 BİR HİKAYE
2 CAN DOST
Çok samimi 2 arkadaş vardı. Biri kurnaz ve atılgan..
.Diğeri ise saf, dürüst ve sessizdi.
 Kurnaz olan, saf, olanın yanına gidip  işlerinin bozulduğunu
 paraya ihtiyacı olduğunu söyleyerek para ister.Saf ve dürüst olan
 elinde avucun da ne varsa arkadaşına verir.
 Kurnaz olan işlerini düzeltir.
Aradan bir süre geçtikten sonra kurnaz olan, diğer arkadaşına tekrar gelir.

Diğer arkadaşının evlenmek olduğu nişanlısını ister.
Kızı çok beğendiğini ve onsuz yaşayamayacağını söyler.
   Saf olan kız arkadaşıyla konuştuktan sonra, onuda verir.
 Çok sevdiği dostuna.. gün gelir kendi işleri bozulur.
arkadaşım beni ortada bırakmaz diye iş istemeye gider arkadaşına.

Kurnaz olan fabrikasında iş vermez arkadaşına.
Sonra bir parka oturur yanına bir yaşlı adam gelir çok hasta olduğunu söyler .
Fakir olduğundan ilaçlarını alamadığını söyler.
Bizimkisi yaşlı adamcağıza acıyıp karnını doyurur. evini öğrenin ona yemek falan götürür.

Bir zaman sonra yaşlı adamın vefat ettiğini öğrenir.adamın zengin olduğunu,
tüm malını da kendine bıraktığını öğrenir.Saf kahramanımız artık zengindir.
bir ev alır tam dostunun karşısında.
Bir gün kapısına dilenci bir kadın gelir.Çok aç olduğunu kalacak yeri olmadığını söyler.
 Bizimkide yardım eder evine alır kadına bakar oda evin işlerini yapar karşılığında ona bakar.
Günler geçer kadın bizimkine evlenmesi gerektiğini söyler.

Bizimki önce hayır der sonra kadını kırmaz.kadın bunu bir kızla tanıştırır ve aşık olurlar.
Sonra düğününe can dostunu da çağırır .düğünde migrefon
u alır başlar konuşmaya.
Her şeyi anlatır can dostunun yaptıklarını salondaki her kez duygulanır. Kim bu vefasız diye merak ederler.
 Sonra kurnaz olan alır mikrefonu başlar anlatmaya benim o vefasız der.
İşim bozuldu gittim bütün parasını verdi işimi düzeltim fabrikam var.
 Ondan kız arkadaşını istedim çünkü onunla  parası için evleneceğini biliyordum.

İş istemeye geldi vermedim.
Çünkü emrim altında çalışmasını istemedim . fabrikada seninde payın var desem almazdı.
Gururundan kabul etmeyeceğini biliyordum.O yüzden babamı   gönderdim ona.
 Parktaki yaşlı adam benim babamdı onu gönderdim

Ölünce miras bıraktığı para  onun arkadaşımın fabrikadaki  payıydı.
Sonra kendisine bakamaz olduğunu duydum .Kapısına gelen dilenci benim annemdi. onu gönderdim dostuma ona baksın diye.
Bu gün benim en mutlu günüm.
Zira can dostumun evleneceği kız benim kız kardeşim.
.işte biz böyle can dostuz
*** Anonim

 Aktaran Seyhan dural






14 Ocak 2016 Perşembe

Bir kıssadan hisse hikayesi

BİR HİKAYE
Çin de bir adam her gün boynuna dayadığı kalın sopanın iki ucuna
 astığı testilerle dereden su taşırmış evine..
Bu testilerden birinin yan kısmında çatlak varmış.
Diğeri ise hiç kusursuz çatlaksızmış.,ve her seferinde  bu kusursuz testi
adamın doldurduğu suyun tümünü taşır ,ulaştırırmış eve.
Ama her zaman boynunda taşıdığı testilerden çatlak olanı eve yarım.
diğeri dolu olarak varırmış.2 sene her gün bu şekilde geçmiş.

Adam her iki testiyi suyla doldururmuş ama vardığında sadece 1,5 testi su kalırmış.
Tabi ki kusursuz,çatlaksız testi vazifesini mükemmel yaptığı için çok gururlanıyor muş.
Fakat zavallı çatlak olan kusurlu testi,çok utanıyormuş.
Doldurulan suyun sadece yarısını eve ulaştırabildiği içinde çok üzülüyormuş.
İki yılın sonunda bir gün görevini yapamadığını düşünen çatlak testi.
ırmak kenarında adama şöyle demiş.,

Kendimden utanıyorum.Şu yanımdaki çatlak nedeniyle,sular eve gidene kadar akıp gidiyor..
Adam gülümseyerek dönmüş testiye..Göremedin mi*yolun senin tarafında olan kısmı
çiçeklerle dolu.Fakat kusursuz testinin tarafında hiç yok.
Çünkü ben başından beri senin kusurunu, çatlaklığını biliyordum.
Senin tarafına çiçek tohumları ektim,Ve her gün o yolda ben su taşırken,
sen onları suladın.2 senedir o güzel çiçekleri toplayıp masamı süslüyorum.

Sen kusursuz olsaydın o çatlağın olmasaydı evime böyle güzellik ve zarafet veremeyecektim.,
 diye cevap vermiş.Aslında hepimiz biraz çatlak testiyiz.
Her birimizin kendine has kusurları vardır.
Fakat sahip olduğumuz  bu kusurlar ve çatlaklardır hayatımızı ilginç yapan,
mükafatlandıran, renklendiren,
Onların kusurlarını değil, içlerindeki güzelliklerini görün.
Etrafımızdaki her kişiyi oldukları gibi  kabullenin.
Anonim

Aktaran: Seyhan dural 14*01*2016


11 Ocak 2016 Pazartesi

Filmler ve Yeryüzü

“Neden sonra aralarından biri konuştu. Gösterişsiz, herhangi biri. ‘Bak yabancı’ dedi. Şaşırttın bizi. Umutlarımız için ön yüzü sırlı bir ayna sundun. Geriye işleyen bir saat. Ters çevrilmiş bir eldiven, kaynağına akan bir ırmak. Oysa biz basit insanlarız. Ve ölümlü. Yaşamayı ve baharı bu yüzden severiz. Doğan her şeye inanırız. Çocuklara, güneşe, bize düşler sunan ay ışığına…”

Bir Ocak günü doğan ve yine bir Ocak günü kaybettiğimiz Onat Kutlar’ın Bahar İsyancıdır isimli deneme-öyküsünden bir alıntı... Bu şiirsel öyküde; bir gezgin, aşılması çok zor bir duvarın arkasında geleceğin olduğunu umut edenlerin ülkesine geliyordu ve yükselen duvarın arkasında bir gelecek değil, onlarla aynı umudu paylaşan insanlar olduğunu söylüyordu. Ama ‘vatandaş’ları bu duruma inandıramamıştı.

Neden sonra (ne şiirsel bağlaçtır), öyküdeki insanlarla film seyircisinin bir bağını keşfettim. Kitlelerin sinema alışkanlığının, gerçekleşmeyeceğini bildiği hayallere inanıp fantezilere dönüştürdüğü umutlarından haz almak olabileceğini düşündüm. Yüksek duvarların üzerine gerilen beyazperdede çoğumuz, bilinçdışı hallerimizle özdeşleşmek isteyebiliriz: Tüm kabalığımıza (samimiyet) rağmen toplumca onaylanmak, gaz çıkararak (bir çeşit samimiyet belirtisi) sosyetenin gücünü kırmak, seçilmiş kişi (aslında atanmış) olup dünyayı kurtarmak, tesadüfen hayallerimizin aşkına rastlayıp şehvetli duygularla engeller aşmak…

Bir soru: Bir filmin senaryosunun iyi sayılması için inandırıcı olması gerekliyse, neden senaryosu ayakta duramayan filmler gişe rekoru kırıyor? Galiba seyirci -olabildiğince eğlenmek şartıyla- zaten inanmaya hazır bir halde sinemaya geliyor. 2015’in ve tüm zamanların Türkiye’de en çok izlenen yabancı filmi Hızlı ve Öfkeli 7’nin sırrı da bu mu? Yığınla inandırıcılık sorununa ve motor sesi fonuna sahip bu filmdeki, gökdelenler arasında uçan otomobilin heyecan verici olduğu doğrudur. Seyirci, hızlı otomobillerle hayatında göremeyeceği ülkeleri gezerken, inandırıcılık sorununu düşünmek de sinema eleştirmenlerine kalabilir. Ve birçok klişe böylece içselleşip görmezden gelinebilir. Vurucu cümlesini söyledikten hemen sonra son nefesini veren kahramanı düşün. Son nefes ile son sözün, çayın son yudumu-sigaranın son nefesi gibi, aynı anda tüketilmesi mümkün mü? Bu sinematografik ölümü gerçek hayatta deneyenler olmuş mu? Ya nefesi sözden fazla geldiği için istediği etkiyi yaratamamış ya da lafının en heyecanlı yerinde son nefesini vermiştir herhalde…

Bir soru daha: Biz basit ve ölümlü insanların yaşadıklarını tüm çıplaklığıyla gösteren filmler de niye ilgi çeksin ki? Tabii ki; mahkemede döne dolaşa şov yapan lafazan Amerikan avukatını, ağzının içine baktığımız karizmatik ve zeki kötü karakteri, üzerine yağan kurşunlardan koşa zıplaya kaçan aksiyon yıldızını, romantik komedilerdeki birbirleri için yaratılmış (cast sırasında) güzel çifti izlemeye değer bulacağız. Hakimin zaten tınlamayacağı yazılı ifadesini sunan avukatı, iki lafı bir araya getiremeyen çete başını, tek polis kurşunuyla ölen insanı, uyumsuz çiftler arasındaki şiddetli geçimsizliği mi izleyelim? Bunlar en fazla ana haber bültenlerinin konusu olabilir.

Her ölümlü son nefesinde büyük sözler sarf etmek, ölürken dahi kendisini özel hissetmek ister. Bu nedenle olacak ki, bin yıllardır evrende kendisini özel hissetmek isteyen insanlar, dünyayı kurtaran ‘seçilmiş kişi’ efsanesini üretmişler. Bütün mitolojilerde, dinlerde ve sinemadaki mitlerde görebiliriz onları. Marvel’ın süper kahramanlarından Matrix’e, Peter Pan’dan Star Wars’a, özdeşleşerek izlediğimiz kim bilir kaç seçilmiş kişi geçti hayatımızdan? (Bir de Yenilmezler var ki, ‘Yaşasın seçilmiş kişilerin birlikteliği’) Onlarca yıldır, sonunda kahraman ve yancılarının kazanacağını bile bile tıpış tıpış gidiyoruz yine de bu filmlere...

Dünyanın en büyük sektörlerinden olan sinema piyasası, bir kitle etkinliği düzenlemesine karşın perdenin berisindeki her insana kendisini özel hissettirmeyi amaçlıyor. Çoğu film, hayallerimizi en kısa yoldan sömürerek gişe yapmaya çalışıyor. Bir savunma olarak –çok fazla seçenek sunuluyormuş gibi- “Halk bunu istiyor” denilebilir. Belki istiyor da olabilir. Ama bir sinema tekeli, TV seyirliği bir film için bin küsur salonu kapatmasa da daha demokratik bir ortamda görsek kimin neyi istediğini... Hayallerimizi zenginleştirebilecek, ‘duvarın arkası’nı gösterebilecek filmler de en azından herkese ulaşabilse! ‘Bize farklı düşler sunan ay ışığı’ olarak hayal etme şansımız olsa projeksiyondan beyazperdeye yansıyan ışığı.

Son soru: “Sahi siz, en son ne zaman güzel bir filme gittiniz?” şeklinde klişe bir yazı sonu yerine, kurucusu olduğu Sinematek aracılığıyla yıllar boyu insanlara dünya sinemasından güzel filmler izletmiş olan Onat Kutlar’la bitirelim. Balyoz ve Özgürlük isimli mektubunda, ‘baharı simgeleyen kuşlar’a benzettiği gençlere “Filmleri ve yeryüzünü doğru dürüst tartıştığımız yok. Ne oldu size? Neredesiniz?” diye soran ve bu ay 80. yaşını dolduran Onat Kutlar’ı özlemle anıyor, isyancı bir bahara benzeyen güzel bir yıl diliyorum.

Not: Onat Kutlar’ın izinden giden dijital sinema kütüphanesi sinematek.tv, film, belgesel, afiş ve makale arşivleriyle ilgililerine önerilir.


Murat Dural

Tavada kolay börek

 Tavada kolay börek

300 Gram lor peyniri veya sert peynir.
2 veya 3 adet yufka
yarım demet maydanoz
1 çay bardağı süt
1 adet yumurta
yarım çay bardağı sıvı yağ

Yapılışı
İlk olarak yumurta süt çırpıp sos yapıyoruz.
Maydanozları ince ince doğrayıp peynirle karıştırıyoruz.
Bir yufkayı teflon tavayı yağlayıp seriyoruz üzerine sostan biraz sürün.
.Diğer yufkayı da 4 bölüp hazırladığımız sosa yarısını  daldırıp üzerine seriyoruz.
.Sonra peyniri üzerine serpiyoruz. Daha sonra kalan 2 parçayı da sosa daldırıp peynirin üzerine seriyoruz.
 Daha sonra yufkayı kapatıp .kalan sosu üzerine döküp  ocakta tavada kızartıyoruz
Afiyet olsun..Seyhan dural 11*01*2016

8 Ocak 2016 Cuma

2016 saç modelleri


2016 Saç trendleri düz fön ler kısa ve uzun saçlarda
 Bütün saçlarınızı kafanın üst kısmında toplamak. salaş topuzlar.
 İri dalgalar hacimli saçlar bukleler saçlarda.
Gevşek toplanan örgüler tepeden aşağı örgüler. uzun ve kısa küt kesimler. Renklerde
bal köpüğü, saç renkleri,karamel,sıcak kahve,küllü kumral,
bakır kızılı saç renkleri,sarı altın parıltılı,

kısa saçlar  resimde modeller



yazan Seyhan dural8*01*2016

7 Ocak 2016 Perşembe

havuçlu kolay cezerye


  • 1 Kilo havuç
  • 4 Veya 5 kaşık nişasta
  • 1 bardak su 
  • Göz kararı ceviz veya fındık
  • 1 Buçuk su bardağı şeker 
  • Biraz hindistan cevizi

  • 1 paket vanilya isterseniz tarçında atabilirsin.

Yapılışı havuçları rendeleyin suyla havuçların suyunu çekene  kadar pişirin 20 dakika 
iyi pişerse tadı harika oluyor.
 Sonra nişastayı soğuk suyla hafif sulandır içine at
 direk havuça  nişastayı atarsan topaklaşma yapar. ve cevizi de atıp 10 dakika pişir.
Koyulaşınca tencereyi ocaktan al bol cama dök arasına ve üzerine hindistan cevizi dök
Soğuyunca dilimle  servis yap afiyet olsun.

 Not bunun içine sade kırılmış Bisküvi atabilirsiniz isterseniz ben sade yapıyorum tadı cezeryeye benziyor 

   Havuç çok yararı olan vitamin bakımından zengin özellikleri olan bir sebze özellikle gözlere havucun çocuklara yararı çok fazla yazan seyhan dural 7*1*2016

5 Ocak 2016 Salı

2016 erkek moda renkler

2016 erkek modası renkler mavinin tonları
bordo ve tonları yeşil ve tonları
kahverengi yaygın olarak kullanılacak renkler.

Gri tonları bu kış çok moda kot mavileri
deri ceketler çok trend 2016 kış modasında.
Moda üstatlarının görüşü erkek giyiminde
lacivert siyah taba renkler deri pantolonlar.
Dize kadar olan kabanlar modacıların görüşleri..
 Seyhan dural 5*01*2016

4 Ocak 2016 Pazartesi

2016 kadın moda renkleri

2016 kış modası moda renkler.beyaz süt beyazlar.kırık beyaz
Siyah vazgeçilmez renk
 Toprak renkleri. iddasız ve bir o kadarda doğal. kum renkleri
Sarı tonlar tümü aklınıza gelecek
mavi kot mavisi siyaha bakan maviler
yeşil tonları haki renge  yakın olan.gri tonlarında olan ada çayı rengi de trend olan
maviye çalan yeşil renkler modacıların görüşü seyhan dural 4*1*2016


3 Ocak 2016 Pazar

Devlet Sanatçısı Seçilmek İstemeyen Halkın Sanatçısı: Neşet Ertaş

Neşet Ertaş 1938'de Kırşehir'de doğmuştur.

Mesleği ozanlıktır.

Enstrümanları bağlama, tambur, kemandır.

1957'de İstanbul'a gelir.
23 yıl radyoda program yapar.
2016'da UNESCO'nun yaşayan insan hazinesi ilan edilir.

Babası halk ozanı Muharrem Ertaş'tır.

Üç çocuğu vardır. 'Bozkırın tezenesi' olarak anılır


Neşet Ertaş küçük yaşında annesini kaybeder. Çocuk yaşta köye göçerler.
Çocukluğunda düğünlerde babasıyla birlikte saz çalar. Çocukluğu köyde, yoksulluk içinde geçer.

1957'de İstanbul'a gelir  İlk  kaseti (neden garip garip ötersin bülbül) çıkarır.
23 yıl radyoda program yapar. 45'e yakın kaset ve plak çıkarmıştır. Besteleri ve güfteleri vardır. Bir çok ünlü sanatçı kendisinin türkülerini okumuştur. Gönül Dağı, Neredesin Sen, Züluf şarkıları yıldız şarkıcıların albümlerinde gezerken, dillerimizde dolaşırken acaba kaç kişi kendisinin hakkı olan telif ücretini ödemiştir?

Ertaş, Devlet Sanatçısı ödülünü  almamış, ayrımcılık olduğunu düşünmüştür ve ben halkın sanatçısıyım, demiştir. Devlet Sanatçısı ödülünün yerine 2006'da TBMM üstün hizmet ödülü verilmiştir.
Türkülerin son kıtasında kendi soy isminin yerine Garip mahlasını kullanmıştır. Kendisi bunun nedenini şöyle açıklamaktadır:

Soyadı yokken bize garipler derlermiş. Biz garip, yani ezilmiş, hor görülmüş, abdal diye
aşağılanmışız. O Gariplik ben de kaldı...

Neşet Ertaş yaklaşık 20 yıl Almanya'da kalır.

Kırşehir'de çiçeklerin, ovaların içinde yetişerek abdallık geleneğinin son büyük temsilcisi olmuştur.
"Bozkırın tezenesi" sazını adeta konuşturmuş
 bozlak havasının babası olmuştur.

Türkülerin her zaman dilimizde olacak. Ender sanatçılarımızdan..
 
Büyük usta mekanın cennet olsun

Yazan Seyhan Dural
3.01.2016 tarihinde yazılmıştır


1 Ocak 2016 Cuma

zengine oğlunun verdiği ders

Zengin bir baba  küçük oğlunu insanların ne
kadar fakir olabileceğini göstermek için bir köye götürür.
Çok fakir bir aile çiftliğinde baba ve oğlunu bir gün  boyunca ağırladı.
Yolculuktan dönerlerken baba oğluna sordu.
 İnsanların ne kadar fakir olabildiklerini gördün mü
Evet gördüm baba ne öğrendin peki anlat bakalım oğlum.

Bizim evde bir köpeğimiz var.onlarınsa dört tane.
Bizim bahçenin ortasına kadar bir havuzumuz var.
Onlarınsa sonu olmayan dereleri var.
Bizim bahçemizde ithal lambalarımız var.onlarınsa yıldızları
Bizim görüş alanımız ön avluya kadar
 onlarsa bütün bir ufku görüyorlar.

Bizim zenginliğimiz de onlarında hakkı  var
Oğlu sözünü bitirdiğinde babası söyleyecek bir şey  bulamaz.
Oğlu devam etti ne  kadar fakir olduğumuzu gösterdiğin için teşekkür ederim baba..
yazan Seyhan dural 1*01*2016