28 Şubat 2016 Pazar

IHLAMUR AĞACI

Adam yeni geldiği şehirde etrafa bakarak dolaşır,
Bir iş seyahati için gelmiştir buraya.
Henüz geleli 10 dakika olduğu şehri hem tanımak hemde randevu yerini bulmak için dolaşır.
randevusuna daha vakit  vardır.

Yol kenarında park etmiş bir arabanın yanından geçerken araçta kafasını dışarıya sarkıtmış
sevimli bir çocukla karşılaşır.
Hem çocuğun başını okşamak hemde gideceği yeri sormak  için eğilir.

Küçük bu şehrin parkı nerede biliyor musun? diye sorar
Bende yabancısıyım sanırım  park sağda der.
Adam gülümseyerek madem yabancısın parkın sağ taraf da olduğunu nereden biliyorsun?diye sorar
Çiçek kokuları, ıhlamur kokuları, çocuk sesleri oradan geliyor der.

Adam kokusunu duyduğun bir tek ağaç seslerini duyduğun mahalledeki çocuklar olabilir
diye karşılık verir.
Çocuk bir ıhlamur ağacından bu kadar koku gelmez hem bir ağacın olduğu yerden bu kadar
kuş cıvıltısı bu kadar çocuk sesi olmaz diye yanıtlar.
Adam çocuğun kör olduğunu anlar ve üzülür .çocuğun yanından
ayrılır.
Çocuğun tarif ettiği yöne doğru gider.
Köşeyi döndüğünde koca bir parkın önünde durur.
Adam gözleri görmeyen
 bir çocuğun kendisinden daha iyi gördüğünü hiç bir zaman unutamaz.

göz bozuklukları  görmediğimizi sınırlar ,görüş bozukluğu ise yaptıklarımızı,
yazan Seyhan dural 28*2*2016





ÇİKOLATALI LOKUM

Çikolatalı lokum

Yarım paket margarin.
1 Su bardağı un.
1 Su bardağı toz şeker.
4 Bardak süt.
1 Paket vanilya.
Hindistan cevizi.

İçine sürmek için.
1 Su bardağı süt.
1 Paket kakaolu pasta kreması.

Yapılışı
Margarini erit unu koy 3 dakika kavur süt ve şekeri koyarak koyulaşıncaya kadar çırpıcıyla karıştırarak pişir.
Sonra vanilyayı ekle ocağı  kapat 5 dakika mikserle çırp fırın tepsisine bolca hindistan cevizi serpip
üzerine pişen muhallebi  dök kaşıkla yay

1 Su bardağı sütle pasta kremasını mikserle çırp muhallebi üzerine ince tabaka halinde sür
Soğuduktan sonra istenilen büyüklük de kesip rulo yap

Afiyet olsun yazan
Seyhan dural

27 Şubat 2016 Cumartesi

Denizlerin öldüğü yaşta olmak

6 Mayıs 2013* itibariyle Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın devlet tarafından idam edilişinin 41. yılındayız. Denizler; kuşaklar sonra izlerinden giden duyarlı, sorumlu gençler tarafından anılıyorlar. Denizleri anarken denizleri anlamak gerektiği hatırlanmalı. Çünkü Denizleri anlamak; 41 yıl öncesinin tarihsel-toplumsal konumu ile bugünü karşılaştırmayı, aradaki toplum-gençlik ilişkisini inceleyip bugüne uyarlamayı gerektirir.
Dünyada kök salmaya niyetleri olmadıkları ve sadece hayatı daha yaşanabilir kılmak, umut yeşertmek için emek verdiklerinden dolayı fidan denildiği unutulmamalı bu gençlere. Bu insanlar, öldüklerinde 23-25 yaşlarındaydılar. Katliamlarda, çatışmalarda, işkencelerde ölen devrimci genç önderlerin azami 27 yaşında oldukları görülür. 27 yaşında intihar ederek fenomen olmuş rock starları ile karıştırılmamalı durumları. Umutsuzluk içinde intihar etmek ve insanca bir yaşam umudu için ölmek arasındaki fark, bir karışıklığı engelleyebilir.
Yaşıtları şu anda YDS puanı hesaplayıp ALES'e hazırlanıyorlar. Geleceksizleşmenin dar kalıplarında, önünü göremedikleri karanlık ve tuzaklı yolda yükseğe tırmanmak istiyorlar. Onlar ise engebeli, sarp, dolambaçlı olan devrim yolunda; sömürge ülkelerde nasıl devrim yapılabileceği üzerine kafa yordular, Uzak Asya'dan Latin Amerika'ya uzanan bir perspektifte dünya halklarının ortak kaderlerini düşündüler. Devrimin 'doğal' önderleri, içinden çıkılamaz ideolojik boş tartışmalar, sol spekülasyonlar yerine pratiğin denenebilirliğine-somutluğuna başvurdular. Biz sosyalizmin öğrencisiyiz dediler, pratikte sınandılar.
Kariyerleri için uğraş verip yükselmek, terfi ve daha fazla para almak ellerindeydi. İyi derecede bir devlet memuru olmak ya da köşeyi dönmek de ellerindeydi. (Sonradan dönen solcuların mevkilerine bakıldığında zaten durum anlaşılabilir.) Zekaları, yetenekleri buna elverişliydi. Tercih yapmaları gerektiğinde, şahsi çıkarları ve halkın ortak çıkarları arasında düşünmeden ikincisini seçtiler. Birikimleri ve zekaları ile nesnel krizleri devrimci duruma dönüştürecek yetkinliğe sahiplerdi. Sinan Cemgil'in annesi Nazife Cemgil'in oğlunun cenazesindeki sözü daha açık anlatıyor durumu:
"Bu oğlum Sinan... Bunlar da onun arkadaşları (Kadir ve Alpaslan), kardeşleri, onlar da oğullarım... Bu çocuklar, bu oğullar; bu ülkeyi, halkı, sizleri sevdiler. Başka bir istekleri yoktu. Her biri birer dehaydı. Her biri üstün zekalı birer güzel insandı. Dileselerdi, düzenin adamları olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı. Birer milyoner olurlardı. Ama onlar, halkı, sizleri sevdiler. Sizin sorunlarınızı omuzladılar...”
Azınlığın çıkarlarının çoğunluk tarafından benimsenmesi için toplum üzerinde ideolojik manipülasyon ve şiddet uygulayan devlet aygıtına karşı-hegemonya oluşturmak toplumsal mücadelenin özündedir. Karşı-hegemonik mücadele ise o toplumdaki gençlerin yaşam algılarında ve hayata karşı duruşlarında saklıdır. Gençlerin yaşam tarzları, dünya görüşleri ve beklentileri o toplum üzerindeki hegemonyanın dayanıklılığını ölçer, karşı-hegemonik mücadelenin gücünü belirler. Devrimci gençlik, henüz bireyciliğin hegemonyasının güçlü olmadığı dönemin, atomize olmayan ve toplumla bütünleşen gençliğiydi.
Toplumla aralarında duvarlar değil köprüler vardı devrimci gençliğin. Ki Boğaz Köprüsü'nün inşa edilmesine karşı -köprüsü olmayan yerlerdeki ölümlere dikkat çekmek ve eşitsizliği vurgulamak için- Boğaz'a değil Zap'a köprü diyenler, Hakkari Zap Suyu üzerinde bir köprü inşa ettiler. Ki o köprüyü Deniz Gezmiş'in inşa ettiği efsane halinde anlatılır hala Hakkari'de -ki Deniz aslında hapishanededir o vakit. Muş-Varto Depremi'nde halka yardım ederken görürüz yine devrimci gençliği. Öyle bir sosyal sorumluluk projesi kapsamında orada değillerdir, halkın ortak çıkarları için, devrimci sorumluluk hissiyle oradadırlar.
Ankara'da hazine arsası üzerine ev yapma hakkı dağıtırlar, ev yapanlara yardımcı olmak için oradadırlar. Deniz Gezmiş de oradadır. Bu varoş mahallede hazine arazisinden beraber arsa dağıttığı, evine su taşıdığı 3 çocuklu Hayriye Sultan; çok sevdiği bu çocuğun arkasından ağıt yazacaktır Şarkışla baskınından sonra. Şarkışla Türküsü olarak söylenen ağıtın orijinalinde Maşa türk ordusu maşa diye bir dize geçirecektir okuma-yazma bilmeyen bu kadın. Emperyalizmin içsel bir olgu olmasının politik gerçeği, okuma yazma bilmeyen birinin ağıtına dökülmüştür.
Devrimciliğin gençliğin potansiyelinde olduğunu göstermiştir toplumsal belleğe kazınan bu gençler. Toplumsal mevkilerindeki görece serbestlik nesnel bir koşuldur. Sorgulayan bir düşünce sistemine, cesarete ve değiştirme enerjisine sahip olmaları da nesnel koşul sayılabilir. Bir tercih olarak devrimci mücadeleye yönelmek ise gençliğin öznel koşuludur. Geçmişte Che Guevera gibi bir liderden, Fransa 68 gibi bir hareketten beslenilmiştir. Politik bir duruş, siyasi bir tavır olarak yaşamlarını mücadelelerine adayan devrimci gençlik de, geleceği besleyen ögeler olmuştur.
Gençlik, neo-liberal tüketim çağında en geniş tüketici kesim olarak en önemli hedef kitle. Gençliğin ifade özgürlüğü tüketim özgürlüğüne ve marka seçimine kısıtlanmış durumda. Gençliğin karşı bir hegemonya yaratmasını frenleyen, düzene eklemleyen borçlandırma yöntemleri ve hala bu düzene umut bağlamasını sağlayan kanallar var. İçindeki muhalif enerji, toplumsal hoşnutsuzluklar; internet, mizah dergileri, bira sohbetleriyle beraber savrulabiliyor. Burada ise, muhalif ve alternatif başka bir perspektif çizmenin zorunluluğu devreye giriyor.
Devrimci bir perspektif ikili bir eksende açıklanmalı: Değişmek ve değiştirmek. Değişmek; bilinçlenmeyi, karakter olarak gelişmeyi, kalıplardan sıyrılmayı, zeka, cesaret ve birikimi bir enerjide buluşturabilmeyi kapsar. Değiştirmek ise tüm bunlardan yararlanarak toplumun nesnel koşullarını, öznel devrimci koşulları, evrensel ve ulusal kriz koşullarını hesaplayarak var olan düzenin nasıl değişebileceği üzerine harekete geçmek olur.
Gençlik, değişmeye en yatkın, değiştirmeyi en çok seven kesimdir. Tüm toplumlarda, toplumsal kurtuluş mücadelelerinde en ön saflarda yerini bulmuştur. Bu yüzdendir ki soluna devrimci önadını almak da en çok gençlik adına yakışır...
Denizlerin öldüğü yaşta olmak, denizleri anarken denizleri anlamayı gerektirir. Toplumsal belleğe sadece isim olarak katmayı değil; şu anki gençlik mücadelesinin kaynaklarından olan bu insanları mitleştirmeden, fikirler ve örnek kişilikler olarak kazandırmayı gerekir. Soluna devrimci önadı almanın gönüllülüğünü ve sorumluluğunu da taşımayı gerektirir...

*Yazı Murat Dural tarafından, 5 Mayıs 2013'te Radikal Blog'da, 6 Mayıs'ta Sendika.Org'da yayımlanması için hazırlanmıştır. 

24 Şubat 2016 Çarşamba

değerimiz ne kadar

İyi bilinen bir  konuşmacı ,konferans vermeye gider .
Elindeki 50 doları  200 kişilik salondaki dinleyicilere sorar.
 Bu 50 doları kim ister her kez elini kaldırır.
 Konuşmacı sizden birine bu parayı verecem fakat önce bazı şeyler yapacağım

Parayı önce buruşturdu  hala isteyen var mı diye sordu?

eller gene havadaydı . bu sefer, konuşmacı dedi ki:
_Peki bu paraya şunları yaparsam?
parayı yere attı ve üzerine bastı kirletti.

Fakat eller gene havadaydı parayı her kez istiyordu.

konuşmacı şöyle dedi
arkadaşlar burada çok önemli şey öğrendiniz.burada paraya ne yaptıysam hiç önemli değil,
onu yinede istiyorsunuz, çünkü benim ona yaptığım şeyler onun değerini düşürmedi,
O hala 50 dolar.
Hayatımızda çoğu kez verdiğimiz kararlar hayat şartları nedeniyle hırpalanır,
canımız acıtılır,yerden yere vuruluruz kendimizi kötü hissederiz,
fakat  ne olduğu veya ne olacağı önemli değil,
hiç bir zaman değerimizi kaybetmeyiz,
Temiz veya pis, hırpalanmış, yada kırılmış bunların hiç biri önemli değildir

Seni sevenler senin ne kadar değerli olduğunu bilecekdir.

Aktaran SEYHAN DURAL

23 Şubat 2016 Salı

AŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU

Aşık Veysel Şatıroğlu
1894 de Sivasın Sarkışla ilçesine bağlı sivrialan köyünde  doğmuştur.
Bir dönem köy enstitülerinde  saz hocalığı yapar.
Tarzı Türk halk müziği.
1965 de özel kanunla maaş bağlanır.
Şiirleri  deyişleri 1950 de sazımdan sesler
dostlar beni hatırlasın 1970 isimli kitaplarında toplandı
25 yaşında Esma adında bir kızla evlenir.
2 çocuğu olur 1 kız 1 oğlan
oğlu 10 gün sonra ölür.
Daha sonra karısı terk eder ve 1 yaşında kızıyla kalır
2 Sene sonra kızı da ölür.
 1973 de akciğer kanserinden vefat eder.

 Babasının adı Ahmet annesinin adı Gülizar  dı Aşık Veysel Çiftçi bir ailenin çocuğudur.
7 yaşına geldiğinde çiçek hastalığın dan sol gözünü daha  sonrada sağ gözünü kaybeder.
Hayatı zorluklar ve karanlık içinde geçer.
 Aşık Veysele babası bir saz alır.önce Ozanların türkülerini parçalarını  çalmayla başlar.
 1933 de Ahmet kutsi tecer'in teşvikiyle kendi sözlerini yazıp  söylemeye başlar

Aşık geleneğinin son  büyük temsilcisidir.
1970 li yıllarda Hümeyra,,Fikret kızılok. Esin avşar, ve bazı müzisyenler
Aşık veyselin deyişlerini düzenliyerek  yaygınlaşmasını sağladı.
Türkçeyi yalın kullanırdı.  tanınmış eserleri


  • Sivas ellerinde,
  • Dostlar beni hatırlasın.
  • Kahpe felek
  • Güzelliğin on para etmez
  • Uzun ince bir yoldayım
  • ve diğerleri bazı kaynaklar 36 olduğunu söyler bazı kaynaklarda daha fazla olduğu söylenir
  • aşık  geleneğinin son temsilcisi büyük ozan  parçaları hala dillerde

  • vede tüm olumsuzluklara rağmen yılmayarak büyük eserler bırakmış
  •  bende bu büyük değerleri
  • elimden geldiğince hatırlatmak amacıyla ara ara yazıyorum. araştırarak.çünkü bu değerler unutulmayacak kadar değerli  sanatçılarımız.
  • YAZAN Seyhan dural  kaynak vikipedi ve diğerleri


KISSADAN HİSSE BİR HİKAYE

Hintli bir yaşlı usta  çırağının her şey den şikayet etmesinden bıkmıştı.
Bir gün çırağını yanına çağırıp onu tuz almaya gönderdi.
 Çırağı tuzu getirince
bir avuç tuzu bir bardak suya atıp içmesini söyledi.
Çırak yaşlı adamın söylediğini yaptı fakat içer içmez tükürmeye başladı.

Tadı nasıl ?diye soran  yaşlı adama öfkeyle acı diye bağırdı.
Usta gülerek kolundan tuttu ve dışarıya çıkardı.
Az ilerde ki gölün kenarına götürdü ve çırağına bu kez bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesin
 istedi
Söyleneni yapan çırak, bu sefer ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken
aynı soruyu sordu.
Tadı nasıl?
'' ferahlatıcı'' dedi genç çırak
''Tuzun tadını aldın mı? diye soran yaşlı adamı. ''Hayır'' diye  yanıtladı çırağı

Bunun üzerine yaşlı adam,suyun yanına diz çökmüş çırağının yanına oturan adam
  şöyle dedi.

Yaşamdaki acılar tuz gibidir,ne azdır, nede çok, acının miktarı hep aynıdır.
Ancak bu acının acılığı ,neyin içine konulduğuna bağlıdır.
Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren  şeyle ilgili duygularını genişletmektir.
Onun için sende artık bardak olmayı bırak göl olmayı çalış.
 AKTARAN Seyhan dural 23/02*2016

21 Şubat 2016 Pazar

DOĞAYI ANLATSAM

Doğayı anlatsam.
Doğa  yeşiliyle  özüyle  bir güzel gülsen.
Baharda yeşerdikçe o hakiki toprak.
Sakız kokar güzel çamlar oluğundan sular damlar
 Palamut lu koca meşe odun olur kara kışa.
Ağaçlardan yeşil deniz taşı vermiş dağa taşa.
Doğayı anlatsam doğa muhteşem.

Renk renk  boyar papatyayı, laleyi, sümbülü, karanfili.
Güller gülerek seslenir bülbüle kuşa.
Üzerinde uçuşan kelebeğe.
Arısına kurduna kuşa.
Geriye çağırır  göçmen leyleği.
doğayı anlatsam doğa muhteşem.

Geçirir üzerine bir yeşil hırka.
 Oksijen salar havaya suya .
Üzerinde akar  gürül gürül dereler.
Canlılar hayat bulur suyundan.
doğayı anlatsam doğa muhteşem
doğayı koruyalım
 Aşık Veysel in dediği gibi

Orman yurdun öz evladı
 ormansız yok dünya tadı

yazan Seyhan dural

17 Şubat 2016 Çarşamba

AĞLAT BENİ STİLİM

Ağlat beni sitilim moda programı değilde, sanki ağlatma programı .
Seviye yerlerde juri 18 yaşında bir  genç kıza sürekli bağırması
 2 gündür tesadüfen izliyorum .
Yarışmacılar.hepsi aynı anda konuşması
Reytingler istedikleri gibi gitmiyor galiba.
5 Dakika moda değerlendirmesi gerisi tartışma ağlatma .
Böyle bir dünya yok.

 Yapımcı her ne kadar unutsa da juri sadece stilini eleştirebilir.
 Juri o yarışmaya katılan bir yarışmacıya  kişiliğine  yargılamada bulunamaz.
 Katıldıysa kişiliğini değiştirmesini isteyemez juri de olsa
  Yarışmacıyı azarlayamaz kurgumu buda  reyting uğruna.
yoksa halk mı kandırılıyor hepsimi  oynuyor.

 Bu programlar insanlara da kötü örnek .
Moda programıysa kadınlara giyim tarzını konuşun ki halk bir şey öğrensin.
Ağlatma programıysa adını değiştirin.

Halkın alım gücü olsa nasıl giyinmesini bilir .
Bu programlar kimseye bir şey veremez.
Kötü örnekten başka,kız gülse de kötü ağlasa da
Bu yarışmada her kez kameraya oynuyor.
Yarışmacısı da kamaraya oynuyor.
.Türküyenin gündemi bu değil . terör yoksulluk.
Halkın sinirleri zaten gergin bir de reyting uğruna

Bu programlar geriyor
Sadece gündem değiştirmeden başka halka hiçbir katkısı olamaz





16 Şubat 2016 Salı

SEMİZ OTU SALATASI

SEMİZ OTO SALATASI

  • 1 Bağ semiz otu
  • 3 Diş sarımsak
  • 1 Kase yoğurt
  • Zeytin yağı pul biber
  • Tuz
Yapılışı
Semiz otunu ayıklayıp bol suda  yıkayalım.
Sarımsakları  rendeleyin zeytin yağını, yoğurdu, tuzu ,sarımsağı
bir kapta pürüzsüz olana kadar iyice karıştırın.
sonra  semiz otunun üstüne döküp karıştıralım.
isteye göre pul biber atalım 

AFİYET OLSUN
NOT Semiz otu çok yararlıdır ve salata olarak da lezis


FIRINDA MAKARNA

500 Gr makarna
2 Kaşık margarin veya tereyağ
1 Buçuk bardak süt
2 Yumurta 250 gr  beyaz peynir
100 Kaşar üzerine
Tuz karabiber

Yapılışı makarnaları haşlayın sonra  suyunu süzün.
Tencereye tekrar alıp içine  peyniri karabiber tuzu  karıştırın.
Bir tepsiye dökün karıştırdığınız makarnaları. üzerine rendelenmiş  kaşarı da dökün.
 Daha sonra çırptığınız yumurtayla  sütü karıştır üzerine dök
 Üzerine eritilmiş 2 kaşık yağı gezdir.
 180 Derece fırında altı  ve üzeri pembeleşinceye kadar kızart
Not Ben sadesini verdim isteyen beşamel soslu da yapabilir.

NOT Beşamel soslu da yapılır.
yarım su bardağı un
 125 gr margarin veya tereyağ
2 buçuk bardak süt

Beşamel soslu bir tencerede yağı eritip unu hafif kavurup sütü  yavaş yavaş ekleyin.
 Topak yapmaması için sürekli karıştırın kaynayınca kapatın.
 Topak yaptıysa ocaktan alıp mikserden geçirin daha sonra makarnalara ilave edin eşit miktarda
 180 derece ısıtılmış fırında kızartın



AFİYET OLSUN yazan Seyhan dural 15.2.2016

14 Şubat 2016 Pazar

MANTAR KIZARTMASI

500 Gr mantar.
2 Adet yumurta.
Bir bardak mısır unu veya  galeta unu
 Limon karabiber.
Tuz 2 diş sarımsak.
Bir kase yoğurt.

YAPILIŞI
 Saplarını ayırın ve mantarla iyice yıkayın.
Suyunu çekmesi için havlu peçetede bekletin 5 dakika
 Üzerine limon suyu karabiber tuz sıkarak harmanlayın .
 Önce una sonra çırptığınız yumurtaya batırın.
 Kızgın yağda kızartın üzerine sarımsaklı yoğurt döküp  servis yap
AFİYET OLSUN
YAZAN Seyhan dural

13 Şubat 2016 Cumartesi

SEVGİLİLER GÜNÜ

SEVGİLİLER GÜNÜ

Kapitalizm in insanlara tüketim alışkanlığını aşıladığı gün.
Sevgiler günü bir güne sıvdıralamayacak  kadar büyük ve anlamlıdır.
Sevgi  sevgiliye de insanlığa da herkese olması gereken bir duygu .
Sevgililer gününde bize dayatılan pahalı hediyeler değil.
Pahalı parfümler değil güven olmalı. aşk olmalı.
Yeri geldiğinde bir gül veya sevgiyle kondurulan bir öpücük.

Dünyada sevgi ve hoşgörü olsa zaten insanlık bu durumda olmaz.
Sevgi  bir anahtardır kapıları açan insanların gönlüne.
Sevgi karanlığı boğar. sevgi tabuları yıkar.sevgi törpülenmesi gereken egoları yok eder.
Ana baba bacı eş hepsi birer sevgili,yeter ki sevmesini bil.
Yeter ki insanlara süs eşyası gibi veya obje gözüyle bakma.
İnsan olarak gör görmesini bil.

Bugün geldiğimiz noktada ise sevgililer gününü sadece hediye alıp vermek olarak  görüyoruz .
Büyük alışveriş merkezlerinin günler önce başlattığı kampanyalar.
İnsanları tüketime yöneltmeleri, parası olan aldı diyelim ya olmayan nasıl alsın.
alamadığında o sevgisiz mi oluyor.
Onun için sevgi bir gün hatırlanacak kadar küçük değildir.

Yunus Emre nin dediği gibi sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz.
YAZAN Seyhan dural 14 şubat sevgililer günü kutlu  olsun.

12 Şubat 2016 Cuma

Şova dönüşmüş evlilik programları

Evlilik programları.
 Evlilik  kurumu kutsal değerdir, acıda vardır mutluluk da fakat hepsi içinde yaşanır mahrem ve gizemli  yönüyle kimse bilmez.
 Bugün geldiğimiz noktada ise bir şova dönüşmüş durumda.
Hem eleştiriliyor  hemde en çok reytingi yapıyor ki 4 kanalda aynı anda yıllarca  yayınlanıyor.
Bu programların halka   bir şey kazandırdığı yok yozlaşma var  rezillik  küfür var insanların ağlatılması var.

 Bir araştırma yapılsa insanlarımızın  çoğu  eleştirir.
Fakat  bu programları izliyor musunuz dendiğinde verdikleri cevap izliyorum olur.
Neden dendiğinde dikkatimi çekiyor  bir şov olduğunu biliyorum  onaylamıyorum fakat vakit geçirmek için  izliyorum der.
 .
Bugün geldiğimiz noktada ise bu bir  reytinge dönüşmüş durumda   halka değilde sunuculara yapımcılara güzel paralar kazandırıyor.

. Medyada okuduğumuz kadarıyla bölüm başına 50 bin TL den  100 bin TL den  bahsediliyor.
Güzel paralar kazanıyorlar.ki 4 kanalda var reyting de yüksek yıllarca sürüyor
 bu kadar seyredilmesinin

Sebebi ne araştırılması gerekir anketle değilde  başlı başına sosyolog lar  tarafından
.İnsanların  çıkıp ağlatılması mı yoksa benim param çok diye  oraya çıkarılan birinin hava atması mı. Veya insanlarımızın yoksulluğunun  sömürülmesi mi
 örnek evin, araban varmı diye. tabu dairesi sanki

Yoksa programlarda çalışan psikoterapist Lütfü Kaan ın Arman Çağlayana verdiği röportaj
gibi hepsi kurmaca mı reyting uğruna bir kameranın çektiği birde set ekibinin  yaptıkları var orada Cast ajanslarından gelen oyuncular var. dediği gibi  yorum yapan maaş alanlar var.
Kurgu olduğu için hangisi kurgu hangisi gerçek bilemiyoruz  tüm foyalarını açıklamış. İstifa etmiş

Aslında bu gibi programlar halkı uyutuyor. onca şehit  gelirken  doğuda terör  olayları varken onca sorunlar varken halka ne verebilir ki.
Oraya 2 kişi çıkarılıyor  evlenecek mi evlenmeyecek mi birde en komik olan sıcaklık hissettin mi tam bir şov bu programlarda çok az kişi evlenmiştir. sonra ayrılanlarda var
.halka hiçbir katkısı yok fakat yapımcısı da sunucusu da paraya para demiyor medyada okuduğumuz kadarıyla  bu konuyu yazmak istedim çünkü  insanlarımız gerçekleri görsün istedim.
Evlilik sevdiğinin malına mülküne değil mutluluğa ortak olmaktır. 12.2.2016


8 Şubat 2016 Pazartesi

Yoksulun doğum günü

 Bir yoksulun  doğum günü hikayemiz.
Semih bir dostunun fırınına ekmek almaya gider.
Dostu sıcak ekmek alması için biraz bekle yeni attım fırına der .
oturur bir kenara bekler.
İçeriye yaşlı bir adam girer.eskimiş ceketinin sol yakasının altında bir madalya parlamaktadır.
yürürken hafifçe topallıyordu.
Tezgaha yaklaşarak ekmeklerini almak ister

 Fırıncı tezgahın altından 1 gün önceden kalma 5 tane bayat  ekmekleri verir.
Semihin dikkatini çeker oturması için yerini yaşlı adama verir.
 Fırıncı dostuna yaklaşarak neden tazeyi beklemesini söylemeden neden bayat ekmek  verdin.
Fırıncıda yaşlı adamın bayat ekmekleri,
kendisinin istediğini çok fakir olduğunu, bayat ekmeği yarı fiyatına verdiğini söyler.

Semih sorar kim bu adam kendisi kore gazilerinden
 Trafik kazasında oğluyla gelininin vefat ettiğini 2  torununa o bakıyor
çok az maaşıyla der.
Semihin içi yanar fırıncı dostuna verdiğin ekmekleri al yeni çıkan taze ekmek ver .
parasını ben verim der.
 Bugün de taze ekmek yesinler fırıncı dostu da aynısını yapar.
Yaşlı adam sıcak ekmekleri alır ve göğsüne bastırarak.
Allah sizden  razı olsun oğul bu gün onların doğum günü,  onlara pasta alamadım.
 Sıcacık ekmek yesinler hiç değilse der ve gider.

Aslında kıssadan  hisse olan bir hikaye kimisi pastayı yemekten bıkar
Bazıları da hikayede olsa  gerçeklik  payı olan bayat ekmek alır.
Ailesini geçindirebilmek için.



Yazan Seyhan dural 8.2.2016


Tavada kaşarlı mantar

Tavada veya fırında mantar.
Yarım kilo iri mantar
Kekik veya kırmızı biber
1 Kaşık tere yağ veya sana yağ
 Bir ufak kase kaşar

Yapılışı
Mantarları yıkayın temizce suda bekletmeyin içine su çekmesin

Mantarların sap kısmını çıkaralım,  çukur tarafı üste gelecek şekilde tavaya dizelim.
İsterseniz saplarını da tavanın kenarına koyun.
 Mantarların içine 1 kaşık tereyağ koyun.
Sonra kapağını kapatıp orta ateş de mantarlar suyunu çekene kadar pişirin.
Mantarlar suyunu çekmeye başlayınca ortasına rendelenmiş  kaşarla dolduralım.
Üzerine tuz ve baharat atalım. tavanın kapanı tekrar kapatıp suyunu çekene kadar pişirelim.

Tavada  mantarı  sıcak servis yapalım.
Not yaklaşık pişme süresi yarım saat
Not kaşarlı hem sucuk
da oluyor kaşarın yerine mantarların içine sucuk da koyabilirsiniz.

Fırında isterseniz fırında da pişire bilirsiniz arzuya göre
AFİYET OLSUN 8.2.2016
YAZAN Seyhan dural



6 Şubat 2016 Cumartesi

HAYAT FELSEFESİ

Ben hayatta başkalarının canı yansın istemem.
Çünkü her bir canlı bir şah eserdir.öyle bir hayat felsefen olsun ki.
 Ağaçtan meyve bekliyorsan dalını insandan sevgi bekliyorsan kalbini kırmayacaksın.
Meyve bile olgunlaşmadan koparılmaz insanı da hatalarıyla kabul edeceksin her insan hata yapabilir
Benim hatalarımı  görüyorsan kendi hatalarını da görebilirsin hiç kimse mükemmel değil.

İnsanı diğer canlılardan ayıran özellik de budur.bazen yaşayarak  öğrenir insan.
Doğruyu da yanlışı da okuyarak da kendini geliştirir.
En zorda hayat okuludur ne hangi sınıfta olduğunu,
 nede bir sonraki sınavın ne zaman olduğunu bilir.
Kopya çekemezsin çünkü kimsenin sınav kağıdı aynı değildir.



insanın  kurtuluşunun sevgide hoşgörüde olduğunu bilirim .
 Kimsenin acısıyla da mutlu olma gün gelir seninde kapını çalar.
Her insanın yaşadığı en az 2 hayat var.biri
 bildiğiniz vitrinlik. biri bilmediğiniz derinlik.
.Kimse kimsenin ne yaşadığını bilemez.
Bilmeden insanların ne çektiğini yargılama.
Her insanın da bir güzelliği vardır yeter ki görmek iste

Hiç kimse dikensiz gül bahçesi değildir.
Yunusun  Emre nin dediği gibi hayatta en büyük hata kendini hatasız sanmaktır
Yazan Seyhan dural 7.2.2016

5 Şubat 2016 Cuma

EMEKLİNİN YAŞAM KILAVUZU

Emeklinin yaşam kılavuzu
Bu bir emekli hikayesidir, yaşanmış gerçekleri yansıtan: Temel 30 yıl çalışır, emekli olur. Evlidir ve üç çocuğa sahiptir. Çocukları okumaktadır.
Bir de arkadaşı vardır ve evet adı yine Dursun'dur.

Temel'in emekliliğinin üzerinden bir yıl geçmiştir. Hanımı ev hanımıdır. Bir yandan da kendi çapında ufak işler yapar. Aile bütçesine katkı sağlamak ister.

Temelin  hiçbir şey hayal ettiği gibi değildir. Böyle hayal etmemişti ki... Emekli olunca tatil yapmayı, gezmenin , resim yapmanın, sanatla uğraşmanın hayalini kurmuştu o. İşleri umduğu gibi değildir. Geçinemez... Yürütemez... Biriktirdikleri de azalmaya başlar. Çocukları okuyordur ve o da bu yüzden iş aramaya  başlar.
.
Önce iner şehir merkezine, başlar dolaşmaya... Birkaç yere sorar.
 Aldığı cevaplar "Amca biz genç birini arıyoruz" türü şeylerdir. Olsun, benim tecrübem var, der; ben 30 yıl çalıştım, der. -Yok amca... -Fakat geçinemiyorum... İşveren susar ve bakar.
 Temel'in morali bozulur. Bir parka oturur. Kahveye gitsem, der. Çay 1 lira. Bir çay içsem, der, ayda 30 TL... Simit de alsam yanına, eder ayda 60 lira...

Yaşlıdır bir de, ihtiyacını görmeye tuvalete gitse camiler de bile tuvalet 1 lira... İş ararken, dışarıda gezerken her gün tuvalet ihtiyacını gördü, diyelim, 30 lira da o... Gitti mi aylığın 3'te biri...
Der kendi kendine.... Parkta oturmaktadır. Şöyle bir bakar etrafına. Yanındaki birkaç kişiye nasılsınız der.

-Nasıl olalım sen nasılsın? Bizim temel başlar anlatmaya...
Bir bakar ki onlar da emekli, onlar da geçinemiyor... Temel'in morali bozulur. Kalkar evinin yolunu tutar. Eve gelince hanıma kimse iş vermiyor, der. -Neden? -Genç arıyoruz dediler...
Aslında hanımı da iş bakmıştır ve aynı şeyleri o da yaşamıştır.

Emeklilik ikinci bahardı hani, der hanım... -Biz baharı görmedik fakat kışı yaşıyoruz. -Dursun'a rastladım yolda gelirken.  Nasıl geçiyor hayat dedi. Sorma harika bir hayatım var dedim. Avrupa'daki emekliler gibi tatil yapıyorum dedim. Dursun şaşırdı. Ben de ona hayalimdeki tatil işte, dedim...

Bu hikayede olduğu gibi, ülkemizde zor şartlarda yaşayan o kadar çok emekli var ki.
Bu duruma anket yaparken, bizzat şahit oldum. "Bırak başka soru sormayı, emeklinin nasıl geçindiğini sor" dedi çoğu...

Halk bazen bize de tepki gösterirdi. "Biz de yetmediği için bu işi yapıyoruz" diye anlatırdık.
 Bir yaşlı teyzenin dediğini hiç unutmadım: "Siyasiler bizi seçimde hatırlar. Seçimde 'bizim emekli' seçimden sonra 'hangi emekli' derler"...

Tüm emekliler şanslı değil. . Aldıkları bin lirayla çocuk okutan da var, eşi çalışmayan da...

Evet, Avrupa'nın emeklisi tatil yapabiliyor. Sanatla uğraşabiliyor.

Çalışırken de emekli olunca da, denize gidemeyen insanlarımız var.
Eti kurbandan kurbana gören insanlar var.

Aslında  bir düşünürün dediği gibi "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın"...

Bir evde ocak tüter; fakat içindeki yaşamı kimse bilmez. Acılarını, sevinçlerini, gözyaşlarını...

yazan Seyhan dural 5.2.2016


3 Şubat 2016 Çarşamba

NEFİS AÇMA TARİFİ


NEFİS AÇMA
2 Bardak süt
1 bardak ılık su
1 tane yaş maya
1 kaşık tuz
1 kaşık şeker
 Yarım paket sana yağ
1 Tane yumurta

Peynir lor veya normal
Maydanoz ve susam veya çörek otu



Yapılışı ılık suyla mayayı 5 dakika ıslatın.
Başka bir kapta unu tuzu şekeri sütü yumurtayı ve ıslanmış mayayı da atıp hamur yapın.
Kulak memesi yumuşaklığında. Sonra gelmesi için hamuru bırakın dinlenmeye.
 Hamur geldikten sonra hamuru yuvarlak açıp içine peynir koyun.
 katlayıp şekil verin fırın tepsisine dizip üzerine yumurtanın sarısını sürüp.
 180 derece ısıtılmış fırında pişirin NOT İçine  ne isterseniz koya bilirsiniz.


Afiyet olsun.



Kolay Profiterol

 KOLAY PROFİTEROL
 4 Elma
1 Paket 250 gr bisküvi
1 Paket kakaolu veya çikolatalı puding
Ceviz veya dövülmüş fındık yarım su bardağı ,
yoksa atılmadan da oluyor.
 1 kaşık tarçın  severseniz atın.



Kakaolu puding
2 Buçuk bardak süt
1 Kaşık un
2 Kaşık nişasta
 3 Kaşık kakao
1 Buçuk bardak şeker 1 paket vanilya
ocağa koyup pudingi yapın ılık olarak dökün topların üzerine.

Yapılışı elmaları rendele,  bisküvileri kırarak elmalarla karıştırıp,
ufak toplar yapıp bol cama dizin.
Üzerine kakaolu  puding yapıp üzerine dökün.
daha sonra hindistan cevizi serpin.
 Hazır puding alıp da yapabilirsiniz.vakti olmayanlara
NOT Çikolatalı sosla da yapabilirsiniz
Afiyet olsun  3.2 .2016